Allah’a Karşı Bir Bahaneniz Olsun!

Allah’a Karşı Bir Bahaneniz Olsun!

Ahlak üstadı Merhum Ayetullah Fatiminiyâ’nın İmam Hâdi’nin (a.s) hayatı ve Camia-i Kebire Ziyareti hakkında yaptığı konuşmanın çevirisi…
 

Marifetin dereceleri vardır; Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s) ashabı arasında da... İbn Abbas bir şakird idi, Kumeyl başka bir şakird. Ammar Yasir ile Meysem Temmar başka başka şakirdler… Yahut Hz. Peygamber (s.a.a) sahabîlerine aynı şekilde mi davranırdı? Hepsini tanır, muhatabının kabiliyetine göre konuşurdu. Bir deveci, İmam Cafer Sadık’tan (s.a) nasihat ister. İmam, “Konuştuğunda doğru sözlü ol,” buyurur. Bu söz, içerik olarak çok kıymetli bir sözdür lakin görünüşte basittir. Ama büyük bir âlim İmam’ın huzuruna varıp kendisinden bir nasihat istediğinde İmam’ın üslubu değişir.

Kısacası marifet derece derecedir. “Allahım! Hüccetini bana tanıt.” Biz, Hz. Hâdi’nin (a.s) İmam, masum ve gayb bilgisine sahip olduğunu genel hatlarıyla biliriz. Bu icmali marifettir, İmam Hâdi’nin şahsiyetini bütün boyutlarıyla bilmeye gelince; ben dostlara defalarca söyledim, biz Masum İmamlar’ın (a.s) öğrencilerini bile tanıyamayız.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur: “Allah, marifetle yapılan amel dışında bir ameli kabul etmez. Marifet ise ancak amel yoluyla elde edilir.” Hadisi yüzeysel değerlendirirsek kısır döngü olduğunu düşünebiliriz: Marifet elde etmek için ne yapmalıyım? Amel etmeliyim. Amelimin etkili olması için ne yapmalıyım? Marifet sahibi olmalıyım. Peki, marifet sahibi olmak için ne yapmalıyım? Amel etmeliyim…

Pekâlâ, bu kısır döngüden nasıl kurtuluruz? Şöyle; marifetten maksat genel bilgidir; ayrıntılı bilgi değil. Söz konusu hadiste İmam Sadık’ın kastettiği işte bu genel marifettir. Allah, bu ön birikimi bize vermiştir; bize akıl vermiş, Nebileri ve İmamları göndermiştir. Namazda ne deriz: “Yalnız sana ibadet ederiz.” Bu kısa söz aslında bir deryadır: Sen Peygamber gönderdin ve bize namaz kılmamızı emrettin. Ama peşi sıra şöyle deriz: “Yalnız senden yardım isteriz.” Siz yeter ki bir bahane bulun, Allah merhametiyle geri kalanını size lütfeder.

Buna göre tek yol ameldir, bâtını ve nefsi temizlemektir; başka bir yol da yoktur. Vazifemizi yerine getirdiğimizde marifetimiz artar. İlim ehli ârifler şöyle misal verir: Elimize bir fener aldığımızda ışığı yirmi metre önümüzü aydınlatır. Yirmi metre ilerlediğimizde de önümüzdeki yirmi metreyi aydınlatır. Yani amel nur, nur da ameldir.
 

İmam Hâdi’nin (a.s) İlmî Hareketi

İmam Hâdi, düşmanın nefes aldırmayan baskılarına rağmen güçlü bir ilmî hareket başlattı. Halifeler arasında bilhassa Mütevekkil İmam’a eziyet ediyor, onu çok incitiyordu. Bir araştırmacının dediğine göre İmam Hâdi’nin yaklaşık 178 sahabîsi, öğrencisi vardı. Şeyh Tusi’nin el-Fihrist’ine, İbn Nedim’in el-Fihrist’ine ve Necaşi’nin Ricâl’ine bakarsanız, her birinin ehil olduklarını görürsünüz. Bazıları birden çok eser vermiştir. İnsanın kısacık ömründe, hem de baskılar altında böylesi bir hareket başlatması, onca şakird yetiştirmesi gerçekten bir mucizedir.

İmam Hâdi’nin seçkin sahabîsinden biri Mevlamız Hz. Abdülazim’dir. Hz. Abdülazim -çok şükür ki nuranî kabri yakınımızdadır, Allah hepimize ziyaretini nasip etsin- İmam Hâdi’nin seçkin sahabesindendir veya bunların en mümtazıdır. Birisi nakleder: “İmam Hâdi’ye soracak sorularım vardı. İmam mealen şöyle buyurdu: Sen Rey’e yakınsın, Abdülazim’e sor!” Bir Masum İmam’ın bir soruyu cevaplandırması için insanları birine yönlendirmesi çok büyük bir şeydir!
 
 
Birbirimizi Affetmeyerek Ömrün Bereketini Tüketiyoruz

Mesudî nakleder: Bir adam İmam Hâdi’nin (a.s) dedikodusunu yaptı; İmam’ın evinde silah var, gelen gideni çok vs. dedi. O kadar çok şey söyledi ki, sonunda Abbasî halifesi İmam’ı zorla Samirra’ya çağırttı. İmam Hâdi atına bindiğinde bu melun adam kendi kendine, “İmam acaba bütün bu işleri başına benim getirdiğimi biliyor mu?”dedi, “Bütün bu dedikoduyu çıkaran, işi buraya vardırıp dedenin şehrinden seni apar topar çıkarttıran benim.” Sonra da İmam’a, “Bunu Samirra’daki halifeye veya başka birine söylersen dostlarının tarlalarını ateşe verir, hurmalıkları yakar, su kuyularını kapatırım,” der. İmam metanetle, “Dün ben seni en ulu varlığa şikâyet ettim; birini şikâyet etmeye layık başka birini de tanımam,” buyurur.  Adam, “Kime şikâyet ettin?” diye sorunca İmam, “Allah’a!” cevabını verir. Adam titreyerek İmam’a “Beni affet!” diyerek pişman oldum, gidip gerçeği açıklayacağım ya da yalan söylediğimi itiraf edeceğim, deseydi bu, tövbe nişanesi olurdu; ama hiçbirini yapmadı, tabir caizse kılı kıpırdamadı. İmam ise “Affettim!” buyurdu.

İnsanın kendisine onca zulmü reva gören birini bir kelimeyle affetmesi ne kadar ilginç! Masum İmamlar’ın hayat hikâyelerinde buna benzer birçok af öyküsüyle karşılaşırız; bütün bu öyküler bir araya getirilse ortaya “İmamlar düşmanlarını nasıl affettiler” başlıklı hacimli bir kitap çıkar.

Toplumumuzda, hatta aile içinde azalan şeylerden biri affetme meselesidir. Ayetullah Bahauddinî (k.s) mealen şöyle buyururdu: “Affetmeyerek ömrün bereketini tüketiyoruz!” Hayatlarının bereketsiz olduğunu görenler kendilerine bir baksınlar! Allah bilir bunun sebebi kötü ahlaktır, kindir… Kötü ahlakımızı tedavi etmeliyiz.
 

Şiîleri Sarsmak İstediler

Camia-i Kebire Ziyareti’nde çok tuhaf sözler var. Abartısız söylüyorum: Camia-i Kebire’deki sözlerin, İmamlar hakkında sahip olduğumuz metinlerdeki bütün sözlerin en mükemmeli olduğunu söyleyebiliriz. Bu ziyaret olmasaydı gerçekten Masum İmamlar’ın makamına dair birçok şeyden haberdar olamazdık. Camia-i Kebire’de bendenizin vakıf olmadığı öyle sözler var ki… Ben burada sadece söylenenleri aktaracağım; inşallah hepimiz bu sözlerin mahremi oluruz. Bu sözler Kur’ân ayetleri gibidir. Kur’ân’da “Ona temiz olanlardan başkası dokunamaz” buyrulur. İnsanın bu sözleri anlayabilmesi için bâtınî temizlik şarttır. Şunu da söylemek isterim: Camia-i Kebire’nin yalnızca bir bölümünü hakkıyla anlayabilen kimsenin vücudu harikulâdeliklerin kaynağı olabilir. “Sizler en sağlam sırat, en yüce yolsunuz. Fena yurdunun şahitleri, bekâ yurdunun şefaatçileri sizsiniz. Sizsiniz kesintisiz rahmet…” Bu cümlede geçen “kesintisiz rahmet”i anlayan kimse her şeyi halletmiş demektir.

Masum İmamlar (a.s) her şeyi anlatamadılar. Birisi onlara düşmanlık besliyorsa bu onun cehaletinden, marifet yoksunluğundan, bilgi eksikliğinden kaynaklanır. İmamları tanıyan insan onlara düşman olamaz. Dikkat buyurursanız, Masum İmamlar’ın dostlarının yanında bile takiyye yaptıklarını görürsünüz; bazı şeyleri söylemediklerini… Hz. Seccad (a.s) buyurur: “Bu insanlara bazı şeyleri açıklayacak olsam beni putperestlikle suçlarlar.” Camia-i Kebire Ziyareti’nde bazı şeyler sadece ehlinin anlayacağı dilde söylenmiştir. Hiçbir şey söylemeselerdi mahrum kalırdık. Dolayısıyla bir şeyleri söylemeleri gerekiyordu; ama imalı bir şekilde, ehlinin anlayacağı şekilde… Bir üstadım vardı, şöyle buyururdu: “İmamların çehresinden perde kalkmadı; bilhassa İmam Cevad, İmam Hâdi ve İmam Hasan Askerî’nin (a.s) çehresinden…” Camia-i Kebire’nin bir hikmeti var. O da şudur: Şiîlerin sarsılması lazımdı. “Allah sizleri nur olarak yarattı ve arşın etrafına yerleştirdi” sözü latife olsun diye söylenmedi!


Camia-i Kebire’yi Anlamak İçin Okuyun!

Biz her şeyi sevabı için yapmaya alışmışız. Bir üstadımız vardı, “Anlamak için okuyun, sevap peşi sıra zaten gelir,” derdi. Böyle yetiştirilmemiz kötü bir şey. Mesela umreye gitmek istediğimizde aklımıza gelen ilk şey umrenin sevabıdır. İtikâfa girmek istediğimizde de hakeza. İtikâfın felsefesi nedir? İtikâf, “akefe” kökünden türemiştir. “Ukuf” bir yerde durmak anlamına gelir. İtikâfın sırrı, sizin daima Allah’ın huzurunda durmanızdır. Haccın sırrı da budur. Umrenin sırrı da Allah’ın etrafında dönmektir. Oysa biz her şeyi sevap elde etmek için yapıyoruz. O üstadım şöyle derdi: “Bir insan yazın serinlemek için abdest alırsa abdesti batıldır; ama eğer Allah için abdest alırsa, hem serinlemiş olur hem de ameli sahihtir.” Sevap düşüncesi bizi mahvetti!

Camia-i Kebire Ziyareti’ni anlamak için okuyun. Ondaki sözler ulvî sözler. “Kesintisiz rahmet” ne demektir? Allah’tan isteyin, “Allahım! Bâtınî bir temizlikle anlamamı sağla!” deyin. Ulemanın Camia-i Kebire’yi şerh etmesinin nedeni de budur. İmam Humeyni’nin Camia-i Kebire’ye bir şerh yazmasını çok isterdim! Âlimler Camia-i Kebire’yi şerh etti. Ziyareti Birinci Allame Meclisi şerh etmiştir; Merhum Meclisi’nin babası. Babasından, “Marifet erbabının şeyhi” diye bahseder…

Şerhler arasında ayrıcalıklı bir yeri olan bir diğeri de, Aga Seyyid Hüseyin Hamedani’nin eş-Şemsu’l-Talia fi Şerhi Ziyaretu’l-Camia’dır. Hamedani, Mirza Cevad Meleki-i Tebrizi’nin dostu, Molla Hüseyinkulu’nun talebesiydi. Tabii Hamedani’nin şerhini okumak güçtür. Nazari irfan bilgisi olmayan biri şerhin tamamından faydalanamaz.

Bir başka şerh de Merhum Seyyid Abdullah Şubber Necefi’nin yazdığı el-Envaru’t-Tâlia’dır. Camia-i Kebire’yi okurken bu şerhi yanınızda bulundurursanız ziyaretin anlamakta güçlük çekebileceğiniz birçok bölümünü rahatlıkla anlayabilirsiniz.

Camia-i Kebire’ye çağımızın değerli âlimlerinden Ayetullah Cevad-i Amuli de bir şerh yazmaktadır; umarım tamamlamak nasip olur.
 

Güncelleme Tarihi: 01 Nisan 2023, 14:58
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER