Hüseynî Kıyamın Etkisi
Yusuf Tazegün
Her insanın kendisine ait bir öz geçmişi, doğumuyla başlayıp, gençlik ve olgunluk devresiyle devam eden, yaşlılıkla da son bulan bir biyografisi vardır. Ayrıca yaşamında, bazı dönüm noktaları bulunmaktadır; yapmış olduğu bir iş, aldığı bir karar, giriştiği bir mücadele, onun gelecekteki tüm yaşamını etkiler. Her insanın hayatında karşılaştığı bu karar ve olaylar, gelecek yaşam için bir dönüm noktası olur, hatta bazen o kadar önemlidir ki, sadece kendi yaşamını etkilemekle kalmaz, başkalarının da yaşam tarzını etkiler.
Eğer tarihi de topyekûn ele alacak olursak, bütün bunlar tarih için de geçerlidir. Tarihteki, bazı olaylar tüm insanlığın kaderini etkilemiştir. İnsanlık tarihinin bir devresindeki bir olay, gelecekteki insanların alacağı kararlarda etki bırakmıştır. Bu fertte olduğu gibi, insanlığın da kaderini değiştirerek, herkes için bir dönüm noktası olmuştur.
Bütün insanları; hangi ideolojiden ve mektepten olursa olsun, herkesi derinden etkileyen, tarihin en büyük olaylarından biri de, Aşura kıyamıdır. Hiç kuşkusuz insanlık tarihine adını ve hedefini altın harflerle yazanlar içinde, Kerbela kahramanı, özgürlük sembolü ve izzet iftiharı olan Hz. Hüseyin'in yeri bir başkadır. Hüseyin bin Ali (a.s) , insanlık tarihinin en önemli dönüm noktasıdır, İmam ile insanlığın gidişatı değişti, öncekinden çok daha farklı bir yaşam tarzı oluştu.
Hz. Hüseyin (a.s) ; herkesin yaşamına yön veren, bütün mücadelelerin ilham kaynağıdır. Özgürlük, izzet, onur, boyun eğmeme, idealler için her şeyi feda etme ve direnişçi bir karaktere bürünmek, Hüseyin'le anlam kazanmıştır. İmam Hüseyin (a.s) baskı ve zulüm altında ezilen tüm insanların kaderini değiştirerek, herkese nasıl özgürce yaşayıp ve nasıl özgürce ölüneceğini gösterdi.
Özgürlüklerine kavuşmak isteyen ezilmiş halklar, Hz. Hüseyin'i kendilerine örnek aldıktan sonra ancak başarıya ulaşabildiler ve bugün eğer özgürlük hareketleri başarıya ulaşamıyorsa, halklar zalim ve işgalci güçlerin pençeleri altında eziliyorsa, bunun nedeni; Kerbela kıyamını kendilerine meşale olarak seçmemeleridir.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:
"Hüseyin, hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir."
İnsanlığın karanlık dünyasını aydınlatıp, nasıl yaşanılması gerektiğini gösteren de bu meşaledir. İmam Hüseyin (a.s) insanın elinden tutarak en hızlı bir şekilde saadet ve mutluluk diyarına götürendir ve bu hiç şüphesiz İmam'ın uzanmış eline, elini uzatanlar için geçerlidir. Bu, Kerbela üniversitesinde özgürlük öğretmeninden nasıl yaşanılıp, nasıl ölünmesi gerektiğini öğrenmek isteyenler içindir.
Kerbela kıyamı, gelmiş geçmiş en büyük üniversitedir, ukba ve dünya saadeti için gerekli olan tüm bilgilerin en kapsamlı şekilde verildiği, en iyi eğitimin sağlandığı, en güzel öğretimin yapıldığı eşsiz üniversitedir. Bu üniversitenin başöğretmeni Hüseyin'dir. Altı aylık bebekten yetmiş yaşındaki yaşlıya kadar herkesin öğrenci olduğu bu okulda, sayısız sınıflar bulunmaktadır. Tarih, felsefe, ahlak, irfan, psikoloji, eğitim, fıkıh, izzet, şehadet ve yüzlerce diğer sınıf.. Bu sınıflara her an binlerce insan katılmaktadır, kurtuluşa erişmek isteyen her insan da katılmalıdır.
Kerbela üniversitesinde eğitime başladığımızda alabileceğimiz en önemli ve ilk ders Kufeli olmama dersidir.
Acaba imam Hüseyin'i sözde seven, onu davet eden, ona bağlılığını bildiren Kufeliler, niçin İmam'ı yalnız bıraktılar ve karşısında savaştılar?
Karşısında savaştılar; çünkü İmam'ın bir konuşmasında buyurduğu gibi, karınlarını haram malla doldurmuşlardı, ikinci olarak da zayıf imanlı kimselerdi. Karınlarını haram malla dolduran ve zayıf imanlı olan kimselerin, Kerbela faciası gibi bir faciayı gerçekleştire bilmeleri için eksik olan tek şey Yezid gibi birisinin olmasıdır. Bu geçmiş için, günümüz için ve yarın Mehdi-i Fatıma geldiği zaman için de geçerlidir. Yani her dönemde Yezid gibi birisi hükümete geçtiğinde, kolaylıkla bu iki özelliğe sahip insanları kullanarak yeni Kerbelalar oluşturabilir.
İmam Hüseyin'i terk ettiler; çünkü onlar sadece İmam'ı seviyorlardı ve bu gibi hassas anlarda sadece sevgi yeterli değildir. İnsan sevgisi uğruna ölmez, insan sadece aşkı için ölür. İmam Hüseyin'i terk etmeyenler, İmam'a aşık olan kimselerdi. Onların Kerbela'da kalarak, hak imamın safında yer almalarını sağlayan en büyük neden aşklarıydı ve bu aşkları onları Bedir şehitlerinden bile daha üstün makama ulaştırdı. Yarın Hz. Mehdi geldiği zaman da onun safında yer alacak olanlar, onun mücadelesine katılacaklar ve bu uğurda canlarını ortaya koyacaklar yine aşık olan kimselerdir.
Lakin unutmayalım ki, Hüseyin aşkı; edebiyat değil, itaat, feragat ve istikamettir. Hüseyin'e aşık olmak, tam anlamıyla ona teslim olmak demektir; sevgiliye sadakattir. Hüseynî aşk; sözde değil insanın özünde olmalıdır, insanın özünde olması için insan özünden geçmelidir. Yani benliği bir kenara bırakarak sadece imamı görmeli, onun için var olmalı ve tevazu, huşu, huzu ile benliğinden, gururundan, kibrinden sıyrılmalıdır.
Evet, Hüseyin aşkı gözyaşı ister. Hüseyin aşkı emek ister. Hüseyin aşkı kan ister.
"Ben gözyaşı ölüsüyüm, hiçbir mümin bana ağlamaksızın beni hatırlayamaz."
Onun mateminde pınarlar gibi gözden yaş akıtmalı, hüzünlenmeli ve en sevileni kaybetmenin acısıyla insan kavrulmalı. Ancak gözden akan yaşlar ile Hüseynî sevgi kalbe yerleşir, kalpte filizlenir ve sonra emekte kendini gösterir. Hüseynî aşkın şartı olan emek ise, onun mesajını ve kıyamını dünyanın dört bir köşesine yaymaktır.
Bugün ilim havzalarında bulunanlar bu aşka ulaşmak için, Hüseyin'in onları sevip onlarında Hüseyin'i sevebilmeleri için ve onun mesajını deniz aşırı diyarlara, dünyanın dört bir köşesine ulaştırmak için gurbetin acısına katlanmakta, Kerbela üniversitesinde eğitim görmektedirler.
Bu uğurda kanlarını verecek olanlar, bu sevda yolunda "en sevgili" gibi parçalanmayı göze alacak olanlar, yalnızca gözlerinin yaşını döküp alınlarının terini akıtanlardır. Hüseyin için ağlamayan, alnının terini buram buram akıtmayan nasıl olurda er meydanında canını ortaya koyabilir? Böyle kimselerin Tasua gecesinin karanlığında İmam'ını yalnız bırakıp gidecekleri kesindir. Yarın Yusuf-u Zehra'yı da yalnız bırakacak olanlar bu gibi kimselerdir. Yalnız bırakmayacak olanlar ise, Kevser suyu misali, ab-ı hayattan bile daha kıymetli; gözlerinin yaşını ve alınlarının terini akıtan kimselerdir.
Biz ne kadar masumlarımızın başına gelenler için hüzünlenip ağlarsak, bu dertle dertlenirsek ve onların yolu uğrunda alnımızın terini akıtırsak ya da bu yolda çalışma azmi içinde olursak, ancak o zaman Mehdi ordusunda ön safta yer alabiliriz. Ancak o zaman dünya ve ahiret saadetine ulaşa biliriz ve ancak o zaman ölüm anında Rabbimizin : "Şimdi senden razı oldum" nidasıyla karşılana biliriz.
Son olarak; İmam Hüseyin kurumuş İslam ağacını yeniden yeşertmek ve ceddi Resulullah'ın (s.a.a) dinini korumak için canını bu uğurda feda etti. İmam Seccad (a.) ise, bu kanın mesajını tüm şehirlere ve gelecek nesillere duyurdu. Zira her kıyamın, her inkılâbın ve her devrimin iki boyutu, iki cephesi bulunmaktadır: kan ve mesaj. Birinci cepheyi imam Hüseyin ve dostları üstlendi, ikinci cepheyi de imam Seccad ve Hz. Zeynep. Bu iki üstün insan şehitlerin diliydi; hakkı susturmak için Emevi cellâtlarının elleriyle dilleri kesilenlerin diliydi. İmam Seccad ve Hz. Zeynep; Kufe'de, Şam'da ve yeşil sarayda bu kanın dökülüş nedeninin mesajını duyurmasaydı, tarih dilsiz kalırdı, tarihte Kerbela diye bir kıyam kalmazdı.