Saadet Yolu

Hz. Fatıma’nın Şehadeti ve Defnedilmesi

Düşünce | Araştırma

Hz. Fatıma’nın Şehadeti ve Defnedilmesi

1-Hz. Zehra’nın Hüzün Dolu Şehadet Anı

Ehlisünnet ve Şia âlimleri Ebu Rafi’nin eşi Selma’dan şöyle rivayet ederler:

“Ömrünün son saatlerinde Fatıma’ya (s.a) ben bakıyordum. Bir gün durumu biraz düzeldi ve kendini iyi hissetti. Emirü’l-Müminin Ali (a.s) bazı işler için dışarı çıkmıştı. Hz. Fatıma (s.a) gusül edip, bedenini yıkamak için benden bir miktar su istedi. Yardımımla ayağa kalktı, güzelce bir güsul etti ve elbiselerini değiştirdi, sonra benden yatağını evin ortasına sermemi istedi. Yüzü kıbleye dönük bir halde yatağa uzandı ve bana şöyle buyurdu: “Bu gün dünyadan göçeceğim, kendimi yıkadım, kimse üzerimi açmasın.” Sonra elini başının altına koydu ve o haliyle de dünyadan göçtü.

Rivayete göre Hz. Fatıma (s.a) akşam ve yatsı arasındaki bir saatte vefat etti. Ölüm anı iyice yaklaşınca sertçe şöyle bir baktı ve buyurdu:

”Selam olsun Cebrail’e, Selam olsun Resulullah’a! Allah’ım! Senin Resulünle birlikteyim, Allah’ım! Senin rıdvanında, dergâhında ve evindeyim ki senin evin esenlik evidir.”

Sonra orada hazır olanlara: “Acaba benim gördüğümü sizlerde görüyor musunuz?” buyurdu.

onlardan bazıları: “Ey Allah Resulünün (s.a.a) kızı! Ne görüyorsun?” diye arz ettiklerinde Hazret şöyle buyurdu: “Şimdi gökyüzü ehlini, kendi heyetleriyle birlikte görüyorum, Cebrail’i (a.s) ve Resulullah’ı (s.a.a) görüyorum, babam bana “Ey kızım! Yanımıza gel! Önünde olanlar (cennet nimetleri ve Allah’ın hoşnutluğu) senin için daha hayırlıdır.” buyuruyor.

Zeyd b. Ali (a.s) şöyle naklediyor:

“Hz. Fatıma (s.a) Peygamber’e (s.a.a), Cebrail’e (a.s) ve Azrail’e (a.s) selam verdi. Hazır olanlar meleklerin zarif seslerini işittiler ve kokuların en güzelini kokladılar.”

 

2-Esma Binti Umeys, Hz. Zehra’nın Şehadet Anlarını Anlatıyor

Esma Binti Umeys şöyle diyor: Hz. Fatıma (s.a) ölüm döşeğine düştüğünde bana şöyle buyurdu: “Resulullah (s.a.a) vefat edeceği sıralarda Cebrail (a.s) Hazrete cennetten kâfur getirdi. Resulullah (s.a.a) onu üçe böldü; bir kısmını kendine aldı, bir kısmını Hz. Ali’ye (a.s) ve bir kısmını da bana ayırdı. Kâfurun ağırlığı kırk dirhemdi.”[1]

Sonra sözlerine şöyle devam etti: “Ey Esma! Babamdan kalan o kâfuru getir ve başucuma koy.” Bunları söyledikten sonra elbisesiyle yüzünü örttü ve şöyle buyurdu: “Esma! Biraz sabret ve beni bekle, sonra bana seslen, eğer sana cevap vermezsem, bil ki babama kavuşmuşum.”

Esma biraz bekledi ve sonra Hz. Fatıma’ya (s.a) seslendi, ancak bir cevap işitmedi. Sonra Esma: “Ey Muhammed Mustafa’nın kızı! Ey kadınların en iyisi! Ey yeryüzünde yürüyen insanların en üstününün kızı! Miraç gecesi Allah’ın has dergâhına yaklaşanın kızı!” diye seslendi ancak yine bir cevap işitmedi. Esma, Fatıma’nın (s.a) yüzündeki örtüyü kaldırınca pak ruhunun Allah’ın yüce dergâhına yükseldiğini anladı. Kendisini Fatıma’nın (s.a) üzerine attı, bir yandan öpüyor, bir yandan da şöyle diyordu: “Ey Fatıma! Baban Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna vardığında benimde selamlarımı ilet.”

 

3-Hz. Hasan Ve Hz. Hüseyin Annelerinin Cenazesinde

Sonra Esma üzüntüsünden yakasını yırttı ve perişan bir halde evden dışarı çıktı, Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin’le (a.s) karşılaştı. Onlar, Esma’ya; “Annemiz nerede?” diye sordular.

Esma bir şey söylemeyince eve doğru koştular, içeri girdiklerinde annelerinin kıbleye doğru uzandığını gördüler. Hz. Hüseyin (a.s) annesine dokundu, ancak annesinin dünyadan göçtüğünü anladı. Kardeşi Hz. Hasan’a (a.s) döndü ve “kardeşim, Allah annemin vefatında sana hayırlı mükâfat versin.” dedi.

Hz. Hasan (a.s) kendini annesinin üzerine attı, bir yandan annesini öpüyor, bir yandan da “Anneciğim, ruhum bedenimdem çıkmadan önce benimle konuş!” diyordu.

İmam Hüseyin (a.s), annesini cansız bedenine yaklaştı ve ayaklarını öpmeye başladı “Anneciğim! Ben oğlun Hüseyin’im! Kalbim parçalanıp, ölmeden benimle konuş” diyerek gözyaşı döküyordu.

 

4-Ölüm Haberinin Hz. Ali’ye Bildirilmesi

Esma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e : “Şimdi babanızın yanına gidin ve O’nu annenizin vefat ettiğinden haberdar edin!” dedi. Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin (a.s) derinden ah çekerek şöyle dediler: “Ey ceddimiz va Muhammeda! Ey Ahmed! Bu gün annemizin ölmesiyle senin ölümünde yaşadığımız acılar bizim için bir kez daha yenilendi.” Hasaneyn (a.s) hüzün dolu kalpleriyle feryat ederek evden dışarı çıktılar.

Sonra Hz. Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) mescide gittiler, babaları Ali’ye (a.s) anneleri Fatıma’nın (s.a) ölüm haberini verdiler. Ali (a.s) bu haberi işitince perişan oldu, adeta dünyası başına yıkıldı. Dizlerinin bağı çözüldü ve bayılarak yere düştü. Kendisine gelmesi için yüzüne su serptiler, kendine gelince yürekleri yakıp, kavuran bir nidayla şöyle dedi; “Ey muhammed’in kızı! Senden sonra kiminle kendimi teselli edeyim! Hayatta olduğun sürece musibetlerimi sana anlatıp, teselli buluyordum, bundan sonra nasıl teselli bulurum.”

 

5-Hz. Ali, Hz. Zehra’nın Cenazesinde

Meşhur tarihçi Mes’udi şöyle nakleder:

Hz. Fatıma (s.a) dünyadan göçtüğünde İmam Ali (a.s) duyduğu üzüntüden kıvranıyordu, şiddetli bir şekilde ağlıyordu. O kadar ağladı ki ağlamaktan bitap düştü. Perişan bir halde Fatıma’nın (s.a) ayrılığında şu ağıtı okuyordu:

“Her iki dostun birlikteliğinin sonunda bir ayrılık vardır.

Ölümden başka her musibete katlanmak kolaydır.

Ahmed’den sonra Fatıma’nın da gitmesi,

Hiçbir dostun kalmayacağına kanıttır.”

Ravi der ki: Hz. Ali (a.s), evlatları Hasan (a.s) ve Hüseyin’i (a.s) yanına alarak Fatıma’nın (s.a) cenazesinin olduğu odaya gitti. Esma, Fatıma’nın (s.a) başucunda oturmuş, ağlıyordu ve “Ey Muhammed’in yetimleri! Biz Peygamberin (s.a.a) vefatında Fatıma (s.a) ile teselli buluyorduk, şimdi kiminle kendimizi teselli edelim.” diyordu.

 

6- Hz. Zehra’nın Vasiyetnamesi

Emirü’l-Müminin Ali (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) yüzündeki örtüyü kaldırdı, Fatıma’nın (s.a) başucunda bir mektup olduğunu gördü, mektubu aldı ve okudu, mektupta şöyle yazılıydı:

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Bu, Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma’nın (s.a) vasiyetidir:

1-Fatıma, Allah’tan başka bir ilah olmadığına şahadet ediyor.

2-Muhammed (s.a.a) Allah’ın kulu ve elçisidir.

3-Cennet ve cehennem haktır, kıyametin gelmesinde şüphe yoktur ve Allah ölüleri kabirlerinden çıkarıp, diriltecektir.

4-Ey Ali! Ben Muhammed’in (s.a.a) kızı Fatıma’yım! Dünyada ve ahirette senin eşin olayım diye Allah beni seninle evlendirdi. Sen, bana herkesten daha layıksın; “Hanut, gusül ve kefen işlerini geceleyin yap ve cenazeme de geceleyin namaz kıl ve geceleyin de defnet, bundan da kimseyi haberdar etme! Seni Allah’a emanet ediyorum ve kıyamete kadar evlatlarıma selam gönderiyorum.”

 

7-İnsanlar Hz. Zehra’nın Mateminde

Rivayete göre Medine Şehri, erkeğiyle kadınıyla bir ses olmuş, Fatıma’ya gözyaşı döküyordu. Medine, tam bir matem havasına bürünmüştü. Haşimoğullarının kadınları Hz. Fatıma’nın (s.a) evine geldiler, ağlayıp sızladılar ve ağıtlar yaktılar. İnsanlar öylesine feryat edip ağlıyorlardı ki Medine Şehri ağlama seslerinden inliyordu. Matemli halk ağlıyor ve “Ey efendimiz, ey Resulullah’ın (s.a.a) kızı!” diye feryat ediyordu. Medine halkı akın akın Ali’ye (a.s) başsağlığına geliyordu. Hz. Ali (a.s) oturmuş, Hasan (a.s) ve Hüseyin’de (a.s) babalarının yanında şiddetle ağlıyorlardı. Yürek yakan sızılarını ve ağlamalarını gören halk dayanamayıp onlarla ağlıyordu.

Hz. Fatıma’nın (s.a) kızı Ümmü Kulsum yüzünü peçeyle kapatmış, başına örtü atmış ve eteği yerde sürünüyordu. Ağlamaktan bitkin düşmüş ve perişan olmuştu. “Ey babacığım, ey Allah’ın Resulü! Bugün seni kaybettik ve artık bundan sonra da seni görme saadetine nail olmayacağız!” diye feryat ederek evden dışarı çıktı.

Oraya toplanmış halk, hıçkırıklara ve gözyaşlarına boğulmuştu. İnsanlar Hz. Fatıma’nın (s.a) cenazesinin evden çıkarılmasını ve O’na namaz kılmayı bekliyorlardı.

Bu sırada Ebuzer evden dışarı çıktı ve “Şimdi dağılın, evlerinize gidin, Resulullah’ın (s.a.a) kızının cenaze merasimi akşam, geç vakitlere kadar ertelendi.”dedi. Bunun üzerine toplanan halk dağıldı.

 

8-Hz. Fatıma’nın Gusül, Kefen İşlemleri Ve Cenaze Namazı

Akşam karanlık çökünce İmam Ali (a.s) Fatıma’nın (s.a) cenazesine gusül verdi. Gusül esnasında İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s), Zeynep, Ümmü Kulsum, Fizze ve Esma Binti Uymeys’ten başka kimse bulunmuyordu.

Esma diyor ki: “Hz. Fatıma (s.a), cenazesine sadece Ali (a.s) ile benim gusül vermemizi vasiyet etti. Ben de Fatıma’nın (s.a) vasiyeti üzerine Hz. Ali’ye (a.s) cenazeyi yıkamakta yardım ettim.”

Rivayet edilir ki: “Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma’ya (s.a) gusül verirken şöyle diyordu: “Allah’ım! Fatıma (s.a) senin cariyen ve senin Resulünün kızıdır. Allah’ım! Hüccetini ona telkin et, burhanını büyük kıl, derecesini yücelt ve O’nu babası Muhammed (s.a.s) ile birlikte kıl.”

Yine başka bir rivayette gelmiştir ki: Hz. Ali (a.s) Peygamberin (s.a.a) guslünden sonra mübarek bedenini kuruladığı aynı parçayla Hz. Fatıma’nında (s.a) mübarek bedenini kuruladı. Hz. Ali (a.s) gusülü tamamladıktan sonra Fatıma’nın (s.a) mübarek bedenini bir tahtanın üzerine koydu ve İmam Hasan’a (a.s) Ebuzer’i çağırmasını söyledi. Ebuzer (r.a) geldikten sonra İmam Ali (a.s) cenazeyi Ebuzer’in yardımıyla namaz kılınacak mahalle götürdü. İmam Hasan ve İmam Hüseyin’de (a.s) babalarına eşlik ediyorlardı. Sonra Hz. Ali (a.s) Fatıma’nın (s.a) mübarek cenazesine namaz kıldı.

 

9-İmam Hasan Ve İmam Hüseyin Annelerinin Kucağında

Varaka’nın naklettiği rivayette şöyle gelmiştir: Emirü’l-Müminin Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Fatıma’nın (s.a) bedenini yıkamakla meşgul oldum, üzerindeki gömleğini çıkarmadan O’na gusül verdim. Allah’a andolsun ki, Fatıma (s.a) tertemizdi, sonra Resulullah’ın (s.a.a) bedenine koyduğum hanutun artakalanından Fatıma’nın (s.a) bedenine de bıraktım. Üzerine kefen giydirdim, kefenin ipini bağlamak istediğimde şöyle seslendim; “Ümmü Kulsum, Zeynep, Sakine, Hasan ve Hüseyin! …Gelin, son kez annenizi ziyaret edin. Artık ayrılık vaktidir, buluşmamız cennette olacaktır.”

Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) gözleri yaşlı bir halde geldiler ve “Ah! Ceddimiz Muhammed’in (s.a.a) ve annemiz Fatımatü’z-Zehra’nın (s.a) şu hasret ateşi artık bir daha sönmez. Ey Hasan ve Hüseyin’in annesi! Ceddimizi mülakat ettiğinde bizimde selamlarımızı O’na ilet ve söyle ki biz senden sonra dünyada yetim kaldık.” diyerek ağıtlar okudular.

Emirü’l-Müminin Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’ı şahit tutuyorum ki, Fatıma (s.a) yürekleri yakan bir sesle feryat etti, şefkatli ellerini uzattı ve bir süre evlatlarını bağrına bastı. Ansızın gökyüzünden bir münadinin şöyle seslendiğini işittim: “Ey Ali! Hasan ve Hüseyin’i annelerinin göğsünden kaldır, Allah’a andolsun ki, onların bu durumu gökyüzündeki melekleri ağlattı ve dostlar, dostlarını görmeye müştaktırlar...”

Sonra Hz. Ali (a.s), Hasan (a.s) ve Hüseyin’i (a.s) annelerinin göğsünden kaldırdı.

 

10-Hz. Fatıma’nın Kefen İşlemi

Rivayet edilir ki: Kesir b. Abbas, Hz. Zehra’nın (s.a) kefenine şu cümleleri yazdı: “Hz. Zehra (a.s) şahadet ediyor ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed (s.a.a) Allah’ın elçisidir.”

“Misbahu’l-Envar” adlı eserdeki rivayetten Hz. Zehra’nın (a.s) kefeninin kaba ve sert bir parçadan olduğu anlaşılıyor. Zira “Misbahu’l-Envar” kitabında şöyle nakledilir; “Hz. Fatıma (s.a) ölüm döşeğine düştüğünde su istedi ve o suyla gusül etti. Sonra güzel bir koku istedi ve bedenine hanut sürdü. (İslam’ın emri gereği kâfur gibi kokusu hoş olan kokulardan yedi secde uzvuna sürdü) sonra bir parça istediğinde kalın bir parça getirdiler ve kendini o parçaya sardı…”

 

11-Cenaze Namazı Ve Cenazenin Toprağa Verilmesi

“Ravzatu’l Vaizin” adlı eserde şöyle gelmiştir:

“Akşam karanlığının çöktüğü ve gözlerin uykuya daldığı gecenin bir vaktinde Hz. Ali (a.s), Hasan (a.s), Hüseyin (a.s), Ammar, Mikdad, Akil, Zübeyr, Ebuzer, Selman, Bureyde ve Haşimoğullarından birkaç seçkin kişi Fatıma’nın (s.a) mübarek cenazesini evden çıkardılar ve namazı kıldıktan sonra onu gecenin bir yarısında toprağa verdiler. Hz. Ali (a.s), kabrin yeri belli olmasın diye Hz. Fatıma’nın (s.a) kabrinin etrafına yedi tane kabir daha kazdı.”

“Misbahu’l-Envar” kitabında şöyle gelmiştir:

“Adamın biri Hz. İmam Sadık’a (a.s): “Emirü’l-Müminin Ali (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) cenaze namazında kaç tekbir söyledi?” diye sordu. İmam Sadık (a.s): “Bir tekbir Hz. Ali (a.s), bir tekbir Cebrail (a.s) söylüyordu, ardından da Allah’ın mukarreb melekleri tekbir söylediler. Sonunda Hz. Ali (a.s) beş tekbir getirdi.” diye cevap verdi.

Başka bir şahıs; “Hz. Ali (a.s), Hz. Zehra’nın (s.a) cenazesine nerede namaz kıldı?” diye sordu. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Evinde namaz kıldı, sonrada cenazeyi teşyi ederek evden dışarı çıkardılar.”

 

12-Hz. Zehra’nın Defninden Sonra Hz. Ali’nin, Allah Resulüne Selamı

Şeyh Tusi şöyle nakleder; “Hz. Ali (a.s), Hz. Zehra’nın (s.a) mübarek bedenini toprağa verip, kabrini düzelttikten sonra vücudunu hüzün sardı ve gözyaşları yanaklarından aktı, yüzünü Allah Resulünün (s.a.a) mübarek kabrine çevirdi ve şöyle dedi; “Benden ve çabucak huzuruna gelip sana kavuşan kızından taraf sana selam olsun! Ey Allah’ın Resulü! Seçilmiş kızının ayrılığından sabrım azaldı, takatim tükendi! Ancak senin büyük ve acılı vefatını gördükten sonra artık bana yetişen her musibet naçizdir. Seni kendi ellerimle mezara bırakmam ve ruhun bedeninden ayrıldığında da başının sinemde olması hiç hatırımdan çıkmıyor. ”Biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz.”[2]

Ey Allah’ın Resulü! Bana teslim ettiğin emanetin tekrar sana iade edildi, derdim sürüp, gidecek ve sana kavuşuncaya kadar gecelerim uykusuz olarak sabahı bulacak.

Ümmetinin bize zulüm etmekte nasıl elbirliği ettiğini ve onlardan çektiklerimizi kızın sana haber verecektir, O’na sor; durumu ondan haber al. Hem de bunlar senden ayrılığımız uzamadan ve ismin dillerden düşmeden oldu, bitti.

Selâm olsun ikinize de, selâm verip veda eden kişinin selamıyla, incinmiş, daralmış kişinin selamıyla değil. Ayrılıp gidersem usancımdan değil; oturur, derdimi söylersem de Allah’ın sabredenlere vaad ettiği mükâfat hakkında kötü bir zanna düştüğümden değil.[3]

Evet, sabır daha güvenli ve daha güzeldir, çünkü istilacılar bizlere musallatı olmasaydı, kabrinin başını mesken edinir, oradan ayrılmazdım. Orada yalnızlığa çekilir ve beklerdim. Oğlunu yitirmiş bir anne gibi, musibetin büyüklüğüne oturur ağlardım. Allah biliyor ki kızını düşmanlarının korkusundan gizlice defnettim, zorbalıkla hakları çiğnendi, herkesin gözü önünde O’na kalan mirasa el konuldu. Hâlbuki aramızdan ayrılmanın üzerinden fazla bir zaman geçmemiş ve ismin daha eskimemişti. Allah’adır şikâyetimiz ya Resulellah! Sana itaat etmekle gönülleri teselli etmek ve sabır güzel olur. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi senin ve kızın Fatıma’nın (s.a) üzerine olsun.”[4]

Şair konuyla ilgili olarak ne kadar anlamlı ve güzel şiir söylemiştir:

“Mustafa’nın (s.a.a) ciğerparesi neden gizlice defnedilsin

Ve kabri niçin yerle bir olsun.

O göçtü, gitti ancak insanların en kederlisi ve devranın çıkmaz acıları arasına sıkışmış bir halde gitti,

Kabri meçhul kaldı, kimse de onu görmedi ve bilmedi; hangi mukaddes toprak üzerini örttü?”

 

13-Hz. Ali’nin Kabir Başında Bir Diğer Sözü

“Misbahu’l-Envar” adlı eserde İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilir: Emirü’l-Müminin Ali (a.s), Hz. Fatıma’nın (s.a) mübarek bedenini mezara koyduğunda şöyle dedi: “Bismillahi ve billâhi ve âlâ millet-i Resulillah Muhammed b. Abdillah… (Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adıyla. Allah’ın adı, Allah’ın yardımı ve Allah’ın elçisi Muhammed b. Abdullah’ın dini üzere)

Ey Sıddıka (dosdoğru kadın)! Seni, benden daha evlâ/yakın olana teslim ediyorum. Allah’ın senin için razı olduklarına ben de razıyım.” Sonra şu ayeti okudu: “Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine sizi oraya döndüreceğiz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.”[5]

İmam Ali (a.s) mezarın yerinin belli olmaması için toprağı iyice yaydı, dümdüz yaptı. Kabrin üzerine bir miktar su döktü, ardından üzüntülü bir halde kabrin yanına oturdu ve ağladı. Sonra amcası Abbas geldi ve elinden tutup evine götürdü.

 

14-Cenazenin Mezardan Çıkarılması Girişimine Hz. Ali’nin Şiddetli Tepkisi

Rivayet edilir ki: Hz. Fatıma’nın (s.a) cenazesinin defnedildiği aynı gecede Baki Mezarlığında kırk tane yeni kabir kazıldı. Müslümanlar Hz. Fatıma’nın (s.a) vefatından haberdar olunca Baki Mezarlığına yöneldiler, orada yeni kazılmış kırk tane mezar gördüler, bu yüzden de Hz. Fatıma’nın (s.a) mezarını bulamadılar. Ağlama ve feryat sesleri yükseldi, birbirlerini serzeniş ediyor ve şöyle diyorlardı; “Peygamberiniz (s.a.a) sizlere sadece bir kız yadigâr bıraktı ama O, dünyadan göçtü, sonra toprağa verildi, cenaze namazına ve defnine katılmadınız ve üstelik mezarının da nerede olduğunu bilmiyorsunuz.”

Kavmin ileri gelenleri şöyle dediler: “İmanlı birkaç Müslüman kadını buraya çağırın şu kabirleri açsınlar, böylece de Fatıma’nın (s.a) kabrini bulup, cenazesine namaz kılalım ve kabrini de ziyaret edelim.”

Hz. Ali (a.s) onların niyetlerinden haberdar olunca, öfkelendi, öyleki öfkesinden gözleri kıpkırmızı oldu ve şah damarı öfkesinin şiddetinden kabardı ve çatlayacak gibi oldu. Bu öfkeli haliyle evden dışarı çıktı. Savaşlarda giydiği sarı kaftanını giydi. Zülfikar’ı alarak yola çıktı ve Baki Mezarlığına doğru gitti. İnsanları kabri açmalarından dolayı korkuttu.

Oraya toplanmış cemaat şöyle dedi: “Ali b. Ebu Talib geliyor, eğer şu mezarlardan birinin taşı yerinden oynatılırsa hepinizi öldüreceğine Allah’a yemin etmiştir.

Bu sırada Ömer bir grup ashabıyla İmam Ali’nin (a.s) yanına geldi ve şöyle dedi: “Yaptığın şu işte nedir, ne oluyor sana ey Ebu’l Hasan! Allah’a yemin ederim ki, biz Hz. Zehra’nın (s.a) kabrini açacağız ve cenazesine namaz kılacağız.”

Hz. Ali (a.s) Ömer’in elbisesinden tuttu, yere devirdi ve sonra şöyle buyurdu: “Ey Habeşeli Sevda’nın oğlu! Ben, insanların dinden çıkacakları endişesiyle hilafet makamından vazgeçtim, ama Fatıma’nın (s.a) kabrini açma konusuna gelince, Ali’nin (a.s) canı elinde olan Allah’a andolsun ki, eğer bu işe kalkışırsanız, şu toprağı kanlarınızla boyarım, canınızı kurtarmak için bu işten vazgeçin!”

Ebubekir, Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna geldi ve şöyle arz etti:“Seni, Resulullah’ın (s.a.a) ve arşın üzerinde olan Allah’ın hakkı için yemine veriyorum; Ömer’i bırak, senin razı olmadığın bir şeyi yapmayacağız.”

Bunun üzerine İmam Ali (a.s) Ömer’i bıraktı, toplanan insanlar da kabri açmaktan vazgeçtiler ve dağıldılar.

 

15-Hz. Ali’ni, Ebubekir Ve Ömer’e Sözleri

Şeyh Saduk’un kaleme aldığı “İlelu’ş-Şerayi” adlı eserde şöyle gelmiştir: Adamın biri İmam Cafer Sadık’a (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) kabrinin açılmasıyla ilgili soru sordu. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Hz. Ali (a.s) cenazeyi gece vakti evden çıkardı, yolu aydınlatmak için birkaç hurma çubuğu yaktı. Sonra cenazeye namaz kıldı ve geceleyin de defnetti. O gecenin sabahı Ömer ve Ebubekir Kureyşlilerden birini gördüler ve ona nereden geldiğini sordular.

Adam, Ali’nin evinden geliyorum dedi; Fatıma’nın (s.a) vefatından dolayı Ali’ye (a.s) başsağlığı dilemeye gitmiştim. Onlar; “Fatıma (s.a) dünyadan göçtü mü?” diye sordular.

Adam; “Evet, dedi; O’nu gece yarısı defnetmişler.”

Onlar, Müslümanların kendilerini serzeniş edeceği korkusuyla telaşa kapıldırlar. Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna geldiler ve şöyle arz ettiler: “Allah’a andolsun ki, bize karşı hileni ve düşmanlığını yine esirgemedin. Tüm bunlar bizlere karşı kalbinde beslediğin kinlerin belirtisidir. Bu davranışın tıpkı Peygambere (s.a.a) yalnız başına gusül verdiğin ve bize haber vermediğin olay gibidir. O zaman da oğlun Hasan senin sözünle mescide geldi ve Ebubekir’e hitaben “babamın minberinde aşağı in!” diye feryat etti.

Hz. Ali (a.s) onlara şöyle buyurdu; “Eğer yemin edersem sözümü doğrulayacak mısınız?”

Ebubekir; “Evet, kabul edeceğiz.” dedi.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Peygamber (s.a.a), bana guslü konusunda kimseyi ortak etmememi vasiyet etti ve buyurdu: “Amcaoğlum Ali dışında kimse bedenime bakmasın. Ben Hazrete gusül veriyordum, melekler ise bedenini çeviriyorlardı, Fazl b. Abbas’ta gözleri kapalı bir halde bana su veriyordu. Çünkü Hazretin gömleğini bedeninden çıkarmak istediğimde gayptan bir münadinin sesini işittim ancak onu görmedim, şöyle diyordu; “Hazretin gömleğini bedeninden çıkarma!” Bu sesi sürekli işitiyor, ancak söyleyeni görmüyordum. Bu yüzden Allah Resulüne (s.a.a) gömleğinin üstünden gusül verdim. Sonra Hazretin kefenini yanıma getirdiler ve O’nu kefenledim, kefenledikten sonra üzerinden gömleğini çıkardım.

Ama evladım Hasan’ın (a.s) mescide gidip, Ebubekir’e itirazı konusuna gelince, siz Medine halkı biliyorsunuz ki Hasan (a.s) cemaat namazında safların arasından geçer, kendisini Resulullah’a (s.a.a) ulaştırırdı ve Hazret secdedeyken sırtına binerdi. Allah Resulü’de (s.a.a) secdeden başını kaldırdığında bir eliyle Hasan’ın (a.s) sırtından ve bir eliyle de ayaklarından tutardı. Böylece onu kendi omzuna oturtur ve namazını da o halde bitirirdi.”

“Evet, biz bu konuyu biliyoruz.” dediler.

Hz. Ali (a.s) şöyle devam etti: “Yine siz Medine halkı biliyorsunuz ki, Resulullah’ın (s.a.a) minberde olduğu bazı zamanlar, Hasan (a.s) mescitten içeri girdiğinde Hazret konuşmasının ortasında minberden aşağı iner, Hasan’ı (a.s) boynuna bindirir ve konuşmasını da öylece tamamlardı. Hasan (a.s) Peygamberden böylesine ilgi ve şefkat görmüştü, mescide geldiğinde bir başkasını minberde görünce bu durum ona çok ağır geldi. İşte bu yüzden Hasan o sözleri sarf etti. Allah’a andolsun ki bu sözleri söylmesini ben oğluma öğretmedim.

Ama Hz. Zehra (s.a) konusuna gelince, O’nu ziyaret etmeniz için ben izin istedim. Geldiniz, sözlerini işittiniz ve size karşı olan öfkesinden haberdar oldunuz. Allah’a andolsun ki, Hz. Fatıma (s.a) cenazesine gelmemenizi ve O’na namaz kılmamamınızı bana vasiyet etti. Bende O’nun vasiyetine muhalefet etmek istemedim.”

Ömer: “Bu sözleri bir kenara bırak, ben şimdi bizzat gidip, Fatıma’yı (s.a) mezarından çıkaracak ve cenazesine namaz kılacağım.” dedi.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki, eğer bu işi yapmaya kalkışırsan başını bedeninden ayırırım. Bu durumda da ancak kılıcımla sana cevap veririm.”

Hz. Ali (a.s) ve Ömer arasında şiddetli bir tartışma çıktı, az daha birbirlerine saldıracaklardı. Bu sırada Ensar ve Muhacir’den bir grup gelerek onları ayırdılar ve şöyle dediler: “Allah’a andolsun ki, Peygamberin (s.a.a) amcasının oğluna, kardeşine ve vasisine bu tür sözler söylenmesine razı olmayız.”

Sonunda herhangi bir fitne ve arbede çıkmadan dağıldılar.

 

16- Kadı Ebubekir’in Şiiri

Büyük Muhaddis Ali b. İsa Erbil’i [6] “Keşfu’l Gumme” adlı eserinde (c.2, s. 69) der ki: Ashaptan bazıları, Ehlisünnet âlimlerinden Kadı Ebubekir b. Ebi Karia’nın bana okuduğu şiiri bende burada naklediyorum:

“Ey karışık ve zor meseleleri sormayı alışkanlık edinen kimse!

Üstü kapalı her işi aşikâr etme; nice aşikâr ettiğin şey vardır ki pisliktir.

Nice örtülü şey vardır ki kadifesinin altında aşikâr olan davul gibidir.

Ey soru soran! Cevabın hazırdır, ancak onu beyan etmekten korkarım.

Eğer insanların düşmanlıklarından, halifenin siyasetleri ve eziyetinden korkmasaydık ve düşmanlarımızın daima başımızın üstünde kafalarımızı ikiye ayıran kılıçları olmasaydı

Al-i Muhammed’in (s.a.a) taze sırlarından sırlar beyan ederdim ki sizleri Malik ve Ebu Hanife’nin fetvalarından kurtarırdı.

Gösterirdim size; aslında Hüseyin (a.s) Sakife günü ölüdürüldü.

Ve açıklardım size niçin aziz Fatıma’yı (s.a) gece yarılarında kabre koydular.

Yine size o iki kişinin Fatıma’nın (s.a) evine girmelerini niçin yasaklandığını açıklardım.

Ah! Yazık ki Muhammed’in (s.a.a) kızı şiddetli üzüntüsüyle vefat etti!”

 

17-İmam Sadık’ın Gösterdiği Vasiyetname

Büyük Muhaddis Şeyh Kuleyni, Ebu Basir’den şöyle nakleder: İmam Sadık (a.s) bana şöyle buyurdu: “Sana Hz. Fatıma’nın (s.a) vasiyetnamesini okumamı ister misin?”

“Evet, isterim.” diye arz ettim.

İmam Sadık (a.s) bir parçanın, içinden bir mektup çıkardı ve okudu; “Bismillahirrahmannirrahim! Bu vasiyet, Peygamberin (s.a.a) kızı Hz. Fatıma’nın (a.s) vasiyetnamesidir. Fatıma (s.a) şunları vasiyet etti:

“Havait-i Seb’e” (yedi bağ) ve o bağlar şunlardan ibarettir: 1-Avaf 2-Delal 3-Burga 4-Mebit 5-Haseni 6-Safiye 7-(vakfedilmesi için) Meşrebe-i Ümmü İbrahim, bunun sorumluğunu Emirü’l-Müminin Ali’ye (a.s) bıraktım. Hz. Ali’nin (a.s) vefatından sonra sorumluğunu oğlum Hasan’a (a.s), ondan sonra oğlum Hüseyin’e (a.s) ve ondan sonra da evlatlarımın en büyüklerine bırakıyorum. (böylece bunların sorumluluğu devamlı evlatlarımda olsun). Allah bu vasiyete şahittir, aynı şekilde Mikdad ve Zübeyr bu vasiyetnameyi Ali b. Abu Talib’in yazdığına şahadet ederler.”[7]

Büyük âlim Seyyid b. Tavus (ö. h.k, 664) “Keşfu’l Muhacce” kitabında “Zahitlikte fakirlik şart değildir” konusunu işlerken şöyle diyor:

“Peygamber (s.a.a) ve Emirü’l-Müminin Ali (a.s) fakir değildiler. Seyyid b. Tavus oğluna şöyle hitap ediyor: “Senin ceddin Hz. Muhammed (s.a.a), “Fedek ve Avali’yi” annen Hz. Fatıma’ya (s.a) bağışladıklarının içine katarak O’na verdi. Şeyh Abdullah b. Hammad Ensari’nin nakline göre, Fedek ve Avali’nin ürünlerinin yıllık geliri 24 bin dinardı.

Başka bir rivayette ise yıllık gelirinin ortalama 70 bin dinar olduğu gelmiştir. (Seyyid b. Tavus’un konuşmasının sonu)

[1] -Bir dirhem 3,148 gramlık eski bir ağırlık ölçüsü

[2] -Bakara, 151.

[3] -Buraya kadar ki konuşmalar Nehcü’l Belaga’nın 202. hutbesinde gelmiştir. Mütercim

[4] -Usul-u Kâfi, c.1, s.459

[5] -Taha, 55.

[6] -Ali b. İsa Erbili, yedinci asrın meşhur Şii âlimlerinden ve zamanının büyük araştırmacılarındandır. Birçok telifinin yanı sıra birde şiir divanı vardır. Kaleme aldığı eserlerinden biri de “Keşfu’l Gumme fi Marifetil Eimme” kitabıdır. Bu kitap üç cilt olarak basılmıştır. (el-Keni vel-Elgab c.2, s.19) Mütercim.

[7] -Açıklama: Hz. Zehra (s.a) kendi hakkını istemek için Ebubekir’in yanına geldiğinde “Fedek ve Avali’yi de” ondan talep ediyordu. Avali’den maksat yukarıda zikredilen yedi bağdır.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.