Soru: Bana Ehl-i Sünnet’ten birkaç soru geldi, bunları yanıtlayıp bana yardımcı olursanız çok sevinirim.
1. Neden Şiiler, akşam namazını Ehl-i Sünnet’ten 15 dakika sonra kılıyorlar ve iftar ediyorlar?
2. Neden Şiiler namazlarını üç vakitte kılıyor da bizim gibi beş vakitte kılmıyorlar?
Cevap:
Birinci sorunuzun cevabı şöyledir: Ehl-i Beyt İmâmlarından elde bulunan sahih hadislere göre akşam vaktinin ölçüsü, güneşin batı ufuklarında gözden kayboluşu değildir. Güneşin gözden kayboluşuyla birlikte, doğu ufuklarındaki güneşin ışınlarının oluşturduğu parıltı ve kızıllığın kaybolması da gerekir. Başka bir ifadeyle, güneş batı tarafında olduğunda ışınları karşı tarafa yansır ve doğu tarafının yüksek yerlerinde örneğin yüksek dağların başında güneş ışıklarından oluşan kızıllık gözükür; eğer doğu tarafında yüksek bir dağ ve benzeri bir şey olmasa bile güneş ışınlarının etkisi sonucu doğunun gök ufuklarında bu kızıllık görülür. Güneş yerin hareketi sonucu aşağı indikçe söz konusu parıltı ve kızıllık da karşı taraftan yani doğudan batıya doğru çekilir; güneş tam batınca bu kızıllık insanın baş tarafından geçerek batıya doğru kayar ve böyle olduğunda güneşin tam olarak battığı anlaşılır; yani şer’i ölçülere göre akşam olur.
Oysaki Ehl-i Sünnet’te yaygın olan görüş şu ki akşam namazının vakti güneşin gözlerden kaybolmasıyla başlar. Hatta bazı Ehl-i Sünnet alimleri batı tarafında bir dağ olur da güneş dağın diğer tarafına geçme sonucu gözlerden kaybolursa bunu akşamın olması için yeterli bilmişlerdir. Ama Şia uleması arasında yaygın olan görüş bunun aksinedir. Şia uleması, Ehl-i Beyt İmâmlarından gelen sahih hadislere dayanarak akşam namazının vaktinin yukarıda açıklandığı üzere güneşin tam batışı, yani doğudaki kızıllığın insanın başının üzerinden batıya geçmesiyle gerçekleştiğine inanırlar. Şia’nın büyük âlimlerinden Merhum Sahib-i Cevâhir bu görüşün Şia uleması arasında fetva, amel ve nakil yönünden mutlak şekilde meşhur olduğunu nakleder.
Merhum Kuleynî Furu-ül Kafi’de ve Merhum Şeyh Tusî Et-Tehzib’de İmâm Muhammed Bâkır’dan (a.s) şöyle nakleder:
“Şu taraftaki, yani doğudaki kızıllık yok olunca, güneş hem yerin doğusundan hem de batısından batmıştır.”
Yine Şeyh Hurr-i Amuli Vesailu’ş-Şia’da Abdullah b. Vezzah’tan şöyle nakleder:
“Ben İmâm Musa Kazım’a (a.s) yazdım ki, “Güneş gözden kayboluyor, akşam (karanlığı) başlıyor; sonra akşam (karanlığı) çoğalıyor, güneş de artık gözlerimizden kayboluyor, dağın başında bir kızıllık beliriyor; bizim bulunduğumuz bölgedeki müezzinler de ezan okuyorlar. Acaba böyle olduğunda ben namazımı kılayım mı? Oruca niyetli isem orucumu açayım mı? Yoksa dağın başındaki kızıllığın gitmesini mi bekleyeyim? İmâm Musa Kazım (a.s) bana şöyle yazdı: “Ben kızıllık gidinceye kadar senin beklemeni ve dinin için daha ihtiyatlı olan şeyi tutmanı (gerekli) görüyorum.”
Bu hususta bir çok hadis vardır biz bu kadarıyla yetindik. Şüphesiz bu hadisler Ehl-i Beyt’e uymayı gerekli bilen her kes için hüccettir.
İkinci sorunuza gelince, günlük beş namazın (sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarının) beş vakitte mi kılınması farzdır? Yoksa öğle ve ikindiyi bir arada ve akşam ve yatsıyı da bir arada olmak üzere üç vakitte kılmak da mutlak surette caiz midir?
Bu hususta Şia ulamasıyla Ehl-i Sünnet âlimleri arasında ihtilaf vardır. Şia uleması Kur’ân-ı Kerim, Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmâmlarından gelen sahih hadislere dayanarak namazların ayrı olarak beş vakitte kılınabileceği gibi üç vakitte de kılınabileceğine fetva vermişlerdir.
Şia ulemasının delilini kısaca şöyle açıklayabiliriz: Allah-u Teala Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Güneşin batıya yönelmesinde, gecenin karanlığına kadar ve sabah vakti namaz kıl...” [1]
Ehl-i Sünnet’in meşhur tefsircilerinden Fahr-i Razi, bu âyetin tefsirinde şöyle diyor: “Eğer âyetin orijinalinde bulunan “gasak” kelimesi, karanlığın başlaması olarak tefsir edilirse, “gasak” gün batışının başlangıcı olur; buna göre bu âyette zikredilen vakitler üç vakittir: Öğle vakti, akşam vakti ve fecr (sabah) vakti. Bu da öğle vaktinin, öğle ve ikindi namazları için müşterek vakit olmasını, gün batışının da akşam ve yatsı namazları arasında müşterek vakit olmasını gerektirir. Bu ise mutlak şekilde öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı bir arada kılmanın (cem etmenin) caiz olması sonucunu doğurur.” [2]
Kurtubi kendi tefsirinde şöyle der: “Te’vil (tefsir) ehli bu âyetin farz namazlar hakkında nazil olduğu hususunda tam bir görüş birliği içindeler. Mucahid “Gündüzün iki ucunda” tabiri hakkında şöyle demiştir: “Bir uç, sabah namazının vaktidir ve diğer uç da öğle ve ikindi namazlarının vaktidir.” Bu görüşü İbn-i Atiyye de benimsemiştir. Gecenin gündüze yakın zamanlarından maksat ise akşam ve yatsı namazının vaktidir.”
Şeyh Saduk kendi sahih senediyle İmâm Cafer Sâdık’tan (a.s) şöyle nakleder:
“Şüphesiz Peygamber (s.a.a) öğle ve ikindi namazlarını bir ezan ve iki kamet ile bir arada cem etti (bir arada kıldı) Yine akşam ve yatsı namazını yolculuk olmadan ve her hangi bir özür de bulunmadan bir ezan ve iki kamet (yani her bir namaza bir kamet) okuyarak bir arada kıldı.”
Yine İlel’üş Şerayi’ kitabında İmâm Cafer Sâdık’tan (a.s) şöyle nakleder:
“Şüphesiz Resulullah (s.a.a) ortada her hangi bir zaruret ve özür olmadan öğle ve ikindi namazlarını bir arada kıldı. Ömer, kavmin (Peygamber’in zamandaki insanların) Peygamber’e karşı en cüretkarı idi; Peygamber’in bu iki namazı bir arda kılması üzerine, “Namazda bir yenilik mi olmuş?” diye sordu. Peygamber (s.a.a) “Hayır, sadece ümmetime bir kolaylık ve genişlik oluşturmak için böyle yaptım” dedi.
Bu hususta Ehl-i Sünnet’in muteber kaynaklarında da bir çok hadis vardır. Ama ne yazık ki Ehl-i Sünnet uleması fetva verirken bu hadisleri görmezlikten gelmişlerdir; belki de onlara göre sünneti kabul etmede ölçü, ilk üç halifenin ve Emevilerin bir hadisi kabul edip etmeyişleridir. Örneğin Müslim kendi Sahih’inde İbn-i Abbas’tan şöyle nakleder:
“Resulullah (s.a.a) Medine’de bulunduğunda her hangi bir korku ve yağmur da olmadan öğle ve ikindi namazlarını ve akşam ve yatsı namazlarını cem etmiştir (bir arada kılmıştır.) İbn-i Abbas’a “Bununla ne yapmak istedi?” diye sordular. İbn-i Abbas “Ümmetinin zor durumda kalmamasını istedi” diye cevap verdi.”
Nevevi de Müslim’in şerhinde (c.1, s.246) şöyle diyor: “İmâmlardan bazıları yolculuk olmadan da namazları cem etmenin caiz olduğu görüşündeler.”
[1] İsra: 78
[2] Tefsir-i Kebir, söz konusu ayetin tefsiri bölümü