Beyaz el, asanın ejderha olması ve Hz. Musa’nın Nil’den geçme kıssası hangi tarih kitabında nakledilmiştir? Diğer peygamberler ve İmamlar (a.s) hakkında çalışmış birkaç tarihçinin adını ve kitaplarını lütfen tanıtır mısınız? Müslüman olmayan tarihçilerin adını, şüpheleri cevaplamak için istiyorum.
Cevaba geçmeden önce bir noktayı hatırlatmak zorunlu gözükmektedir. Gayri Müslimlerin Kur’ân’a yönelttikleri tüm eleştirilere ve Kur’ân’ın Allah’a ait olduğunu kabul etmemelerine rağmen, onun Hz. Peygamber’in olması hususunda asla kuşku duymamışlardır. Bu yüzden Kur’ân, en azından tarihi nakiller taşıyan en muteber kitap sıfatıyla referans alınabilir. Kur’ân’ın birçok âyeti peygamberlerin mucizelerine, bunların içinde Hz. Musa’nın beyaz el, asanın ejderha olması ve Nil’den geçme kıssa ve mucizesine değinmiştir.
Bu âyetlerin bazıları şunlardır:
Kısas Sûresi, 31 ve 32. Âyetler.
Neml Sûresi, 10 ve 12. Âyetler.
Taha Sûresi, 17 – 23, 66 – 70 ve 78. Âyetler.
A’raf Sûresi, 136. Ayet.
Zariyat Sûresi, 40. Ayet.
Aynı şekilde birçok tarihi kitapta bu konulara değinilmiştir. Örneğin, İbn Kesir el-Bidaye Ve’n-Nihaye’de[1]ve Yakubi tarih kitabında[2]buna değinmiştir. Tarihçiler ve biyografi yazarları, semavî kitaplardan ve masumlar ile din büyüklerinden nakledilen rivayetlerden yararlanarak, çoğunun adını yaşam öyküleriyle birlikte beyan etmişlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır:
1. en-Nuru’l-Mubin fi Kısasi’l-Enbiya ve’l-Mürselin, Muhaddis Cezayirî.
2. Kısasü’l-Enbiya, Fatıma Meşayih.
3. Dastan-ı Peyamberan ya Kıssehay-i Kur’ân ez Âdem ta Hatem.
Sorunuzun ikinci bölümü hakkında da şunları söylemek gerekir: Eğer kastettiğiniz şey, İmamların şahsiyetinin (a.s) tevhide dayalı dinlerin kitaplarına nasıl yansıdığıysa, bu durumda İslâmî rivayetlerden istifade edildiği kadarıyla, hem Peygamber-i Hatem’in (s.a.a) ve hem onun hak halifesi İmam Ali’nin (a.s) ve hem de diğer İmamların özellik ve erdemlerinin kutsal kitaplarda dile getirildiğini belirtmek gerekir. Yüce Allah Kur’ân’da şöyle buyuruyor:
“Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler.”[3]
Bu ayet önemli bir hakikati gün yüzüne çıkarmaktadır ve bu şudur: Hz. Muhammed’in (s.a.a) ruhî, cismanî sıfatları ve diğer özellikleri önceki kitaplarda açık ve şeffaf bir şekilde belirtilmiş ve onun kâmil portresi bu kitaplar ile haşir neşir olan kimselerin zihninde yer edinmiştir.
Bir rivayette nakledildiğine göre Yahudi bir fert İmam Ali’ye (a.s) “Senin amcaoğlun Muhammed’in, senin ve evlatlarının Tevrat’taki adı nedir” diye sorar. İmam Ali (a.s) şöyle cevap verir: “Tevrat’ta Muhammed’in adı ‘Tab Tab’, benim adım ‘İlya’ ve evlatlarımın adı da ‘Şübber ve Şebir’dir.” Yahudi bu cevabı duyunca hemen Müslüman olur. Allah’ın birliği ve Peygamber’in (s.a.a) elçiliğine şehadet ettikten sonra İmam Ali’nin (a.s) vasiliği ve velayetine şehadet eder.[4]
Bu rivayetten istifade edildiği üzere İmam Ali (a.s),Peygamber’in (s.a.a) halifesi ve vasisi sıfatıyla açık ve net bir şekilde Tevrat’ta geçmektedir. Eğer böyle olmasaydı, Yahudi İmam Ali’nin (a.s) sözlerini hemen kabul etmezdi. Aynı şekilde Ehl-i Beyt İmamları’nın (a.s) tümünün mübarek isimlerinin Tevrat’ta geçtiği ve İbranicede şöyle olduğu nakledilmiştir: “Mizmiz (Mustafa), İlya (Ali Mürteza), Kayzur (Hasan Mücteba), İrytil (Şehid Hüseyin), Meşfur (Zeynelabidin), Meshur (Muhammed Bakır), Meşmut (Cafer Sâdık), Zumera (Musa Kazım), Hazad (Ali Rıza), Teymura (Muhammed Taki), Nestur (Ali Naki), Nukaş (Hasan Askeri), Kadimunya (Muhammed b. Hasan) Sahibu’z-Zaman (a.c).”[5]
Ama Yahudiler ve Hıristiyanların elinde mevcut olan kutsal kitaplar değiştirilmiş ve tahrif edilmiştir. Bu yüzden rivayetlerde işaret edilen birçok konu mevcut Ahitler’de bulunmamaktadır. Bununla birlikte mevcut Tevrat’ta rivayetlerin muhtevasını onaylayan hususlar bulunmaktadır. Tevrat’ın Yaratılış Seferi’nde şöyle belirtilmiştir:
“Ey İbrahim senin İsmail hakkındaki duanı duydum. Şimdi onu bereketlendirecek, verimli kılacak ve yüce bir makama yükselteceğim. Onun evlatlarından on iki önder çıkacaktır.”[6]
On iki önderin Ehl-i Beyt İmamlar’ından (a.s) başka bir şeye uyarlanmadığı apaçıktır ve bu konuda bulunan rivayetlere bakıldığında kastedilenin kesinlikle bu yüce şahsiyetler olduğu söylenebilir. Hıristiyanların resmi İncil’lerinde İmam Ali (a.s) hakkında özel bir konuya rastlanmamaktadır. Elbette böyle bir beklenti içinde de olunmamalıdır; zira gerçek ve hakikî İncil elde mevcut değildir ve mevcut İncil’ler gerçekte bazı havarilerin görüşleri olup İsa’nın (a.s) göğe yükselmesinden yıllarca sonra toplanmış ve düzenlenmiştir. Bu yüzden İncil’lerde birçok çelişki ve ihtilaf göze çarpmaktadır. Bu nedenle güvenilir değildirler. Bununla birlikte, “Ahitlerin Müjdeleri” kitabının yazarının söylediğine göre Barnabas İncil’inde, İmam Ali (a.s) her türlü yetkinliğe layık biri sıfatıyla anılmıştır.[7] Ama sorulmak istenen husus, dinler ve mezheplerin önemli ve muteber şahsiyet ve yazarlarının
İmamlar (a.s) hakkındaki görüşünün ne olduğuysa, bu durumda genel olarak İmamların ve özel olarak da İmam Ali’nin (a.s) şahsiyetinin diğer dinlerin ileri gelenleri ve düşünürleri için bilinmez olmadığını belirtmek gerekir. Hıristiyanların en büyük yazarlarından sayılan George Jordac şöyle demektedir:
“Ezel gibi bir geçmişi ve de ebediyet ve engin bir derinlik gibi baki geleceği olan insanî hakikati, insan akıl ve bilinciyle tanıştıracak Ali gibi yüce bir insan tanıyor musun?”
Hristiyanların büyük şahsiyetlerinden ve güçlü yazar ve düşünürlerinden bir olan Cibran Halil Cibran şöyle demektedir:
“Ben, Ebu Talib’in evladının külli ruh ile ilişki kuran ilk Arap olduğuna inanıyorum. O, külli ruhun namelerini daha önce bunu hiç duymamış bir halkın kulağına okuyan ilk Arap şahsiyetti. O, misyonunu dünyalılara ulaştıramadan bu dünyadan göçtü. O, peygamberleri kavrama kapasitesi bulunmayan ve peygamberlere layık olmayan toplumlara gelen peygamberler gibi bu dünyadan gitti. Allah’ın bu işten kendisinin daha iyi bildiği bir hikmeti vardır.”
Hristiyan düşünür Mihail Nuayme şöyle demektedir:
“Her ne kadar üstün bir deha ve yeteneğe sahip olsa da hiçbir tarihçi ve yazar bin sayfalık bir külliyatta olsa bile Ali (a.s) gibi büyük bir insanın kâmil portresini betimleyemez.”[8]
[1] Ebu’l-Feda İsmail b. Ömer b. Kesir ed-Dımeşkî, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Beyrut, Daru’l-Fikr, 1407/1986.
[2] Ahmed b. Ebi Yakub b. Vazih Yakubî, Tarih-i Yakubî, tercüme: Muhammed İbrahim, Âyeti, Tahran, İntişarat-ı İlmî ve Ferhengi, 6. baskı, 1371.
[3] Bakara, 146.
[4] Tusî, Hamza, es-Sekaf fi Menakıb, c. 2, s. 147, Kum, Ensariyan, 2. baskı, h.k. 1412.
[5] Saduk, Uyun-u Ahbari’r-Rıza, c. 2, s. 147, Beyrut, Müessese-i İlmî Matbuati, h.k. 1404.
[6] Tevrat, Yaratılış babı, 17/20, s. 14.
[7] Sadıkî, Muhammed, Beşaretu’l-Ahdeyn, s. 213, Tahran, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, h.ş. 1362.
[8] Caferî, Muhammed Taki, Şerh-i Nehcü’l-Belağa, c. 1, s. 173, Tahran, Defter-i Neşr-i İslâmî, 4. baskı, h.ş. 1380.