Allah-u Teala, Resulullah'ı güzel ahlakla eğitmiş, O'nu, insanlara örnek olacak bir edep ve ahlakla göndererek, İnsan-ı kamil, canlı Kur'an olarak topluma sunmuştur. Söz ve amellerinde eşsiz bir zerafete sahip Resul-u Ekrem, mükemmelliğini Risalet öncesi ve Risalet sonrası bütün zamanlarda göstermiştir. Her peygamber, Allah'tan alıp insanlara tebliğ etmekle görevlendirildiği ilahi kitapta tecelli etmiştir. Resulullah'da, Kur'an-ı Kerim'de tecelli etmiştir.
Kur'an-ı tanımadan Resulullah'ı tanımak mümkün olmadığı gibi Kur'an'ın hakikatini tanımak da birçok insan için kolay değildir. Resulullah'ı da hakkıyla tanımak mümkün değildir.
“Ya Ali, beni, Allah ve senden başka kimse hakkıyla tanıyamaz”
Hadisi de bu konuya işaret etmektedir. Resulullah, Kur'an'ı maddi âlemde fasih bir Arapça ile Allah'tan öğrenmesinin yanı sıra mana ve melekût âleminde “Ûmmu’l Kitab” olarak da Allah'tan almıştır. Kur'an'ın hakikati onun kalbine indirilmiş ve Resulullah, Kur'an ile özdeşmiş ve bir olmuştur. Dolayısıyla ilahi maarifi içeren Kur'an'ın bütün; zahir, batin ilim ve öğretilerine sahip olacaktır. Öyleyse, Resulullah'ı tanımadan Kur'an'ın hakikatini ve bütün maarifini tanımak mümkün olmayacağı gibi Kur'an tanınmadığı müddetçe de Resulullah tanınmayacaktır.
Her insan, yetenek ve bilgisi miktarınca Resulullah ve Kur'an'ı tanıyabilir, tanıdığı oranda ona tabi olup sırat-ı müstakimde yol alacaktır. Bütün insanlar Allah'ın bu iki büyük emanetinin hakikatini tanımakla mükellef olmadığı gibi onlardan ihtiyaçsız da değildir. Bu ikisini tanıyıp onlara tabi olmadan, maariflerini öğrenip amel etmeden kurtuluşa ermek mümkün değildir. İnsan, Resulullah'a tabi olduğu miktarda Allah'a yaklaşmış olacaktır. “Allah'tan geldik O'na döneceğiz” ayetinde belirtilen Allah'tan gelme konusunda bütün insanlar ve yaratılanlar tekvini kanun gereği eşit ve aynı şekilde yaratılmışlardır ama O'na dönme konusunda herkes eşit olmayacaktır; bazıları hedefe yani likaullaha ulaşacak, bazıları bir alt merhaleye, bazıları ise yolda kalacak sırat-ı müstakimden sapıp hüsrana uğrayacaklardır. Tekvini kanun gereği bedensel olarak Allah'a dönecek ama tekamul merhalelerini aşma konusunda eşit ve aynı olmayacaklardır. İşte sırat-ı müstakimde yolculuğa çıkmış her insan, bu yolun her merhalesini kat etmiş, hedefe ulaşarak insan-ı kâmil olmuş Resulullah'a itaat etmelidir. İtaat etmenin ilk adımı Resulullah’ı tanımaktır.
Hz. Resulullah'ın Kur'an'daki Özellikleri
1. Âlemlere Rahmet
Âlemleri yaradan Allah-u Teâla kendisini tanıtırken rahmetinin bütün âlemi kapladığını; canlı, cansız bütün varlıkları, mümin, kafır bütün insanları genel rahmetine mazhar kıldığını belirtiyor (vasiet rahmeti kulle şey). Diğer taraftan özel bir rahmeti olduğunu ve bunu da yalnızca muttaki ve müminlere ait olduğunu beyan ediyor (seektubuha lillezine yettekun). Kur'an'da Resulullah'ı tanıtırken Onun aynı sıfata sahip olduğunu; hem genel rahmet hem de özel rahmete sahip olduğunu beyan buyuruyor.
a) “Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”[1].
Resulullah bütün âlemlere rahmettir, hidayet yolunu göstermede insanlar arasında hiç bir fark gözetmez, ilahi mesajı tebliğ edip insanları hak yola davet etmede ayrıcalık yapmaz, kulların Allah'a dönmelerinde o kadar çaba harcamıştır ki, Allah-u Teâla kendisine buyuruyor “Habibim onların inkâr etmeleri seni üzmesin, kendini yiyip bitirme, hidayet benim elimdedir”.[2]
Resululah genel rahmeti gereği bütün insanları düşünmek ve onların hidayetlerini istemek zorundadır. Ama birçok insanlar âlemlere rahmet, ilahi feyz kaynağı bu peygamberin kadrini bilemediler ve bilememektedirler.
b) “Andolsun, size içinizden öyle bir Pezgamber gelmiştir ki, bir sıkıntıya düşmeniz pek ağır gelir ona, pek düşkündür size, müminlere esirger ve rahimdir.”[3]
Ayet-i Kerime'de belirtilen “rahimdir” kelimesi, Resulullah'ın müminlere özel inayeti ve rahmeti olduğuna işaret etmektedir. Hidayet yolunu bulmuş, tekâmül yolunda ilerlemek isteyen, Rabbu’l âlemine ulaşmak arzusunda olan müminlere özel ilgi ve alakası olduğunu belirtiyor.
2. Dinin Kaynağı
Allah-u Teâla, beşeriyeti hidayet etmek, hak yola girip Allah'a kulluk etmelerini sağlamak ve hüccetini tamamlamak için insanların ferdi ve toplumsal yaşantılarında gerekli olan her hüküm ve kanunu din adı altında göndermiştir. Dinin hükümlerini teşri etmede, kanunlarını yasamada kendisinin yetki sahibi olduğunu belirtirken Resulullah'ın da dinin hükümlerini yasama hakkı olduğunu ve dinin ikinci kaynağı olduğunu buyuruyor.
a) “...Peygamber size ne verirse onu alın ve neden vazgeçmenizi emrederse vazgeçin ondan.”[4]
b) “O, arzusuna göre de konuşmaz. Sözü ancak vahyedilenden ibarettir.” [5]
c) “Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve kıyamet gününe inanmayanlarla, Allah'ın ve Resulünün haram ettiğini haram saymayanlarla ve hak dinini kabul etmeyenlerle savaşın...”[6]
Ayetlerde Resulullah'ın, Allah'ın kendisine bildirdiği ilahi hükümleri insanlara tebliğ etmesinin yanı sıra kendisinin de yasama yetkisinin olduğunu belirtiyor. “Size ne verdiyse” sözü hem Allah'ın kendisine bildirdiği vahyi içerir hem de insanlar için uygun görüp yasadığı kanunları içerir. “O arzusuna göre de konuşmaz” sözünde ise Allah-u Teâla, Resulullah'ın söylediği her sözü ve yasadığı her kanunu onayladığını belirtiyor. “...neden vazgeçmenizi emrederse” cümlesinde Allah'ın yasaklarının yanı sıra Resulullah'ın yasaklama yetkisi olduğunu vurguluyor. Son ayette belirtilen ,”... ve Resulünün haram ettiğini...” cümlesi açıkça Resulullah'ın da bir şeyi haram etme yetkisine sahip olduğunu beyan ediyor.
3. Resulullah'a İtaat Tevhidin Şartı
Resulullah'ın, Kur'an'da belirtilen en önemli özelliklerinden biri Allah'a itaatin ve tevhidin mihrakını ve odak noktasını oluşturmasıdır. Allah-u Teâla kendisine itaat edilmesi gerektiğini belirttiği ayetlerde Peygambere itaati söz konusu ediyor.
a) “Ey inananlar, Allah'a itaat edin ve Resulüne itaat edin...”[7] ayetinde Resulullah'a itaat edin emri, Allah'a itaat edin emrinden hemen sonra zikrediliyor. “İtaat edin” kelimesinin tekrarlanması yalnız Allah'a itaatin yeterli olmadığını bunun yanı sıra Resulüne de itaat edilmesi gerektiğini beyan ederek Resulullah'a itaat etmenin ayriyeten bir itaat olduğu vurgulanıyor.
b) “Allah'a itaat edin ve Resule itaat edin eğer ( Allah'a ve Resulüne itaatten) yüz çevirirseniz muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez.”[8]
Görülüyor ki Allah'a itaatten yüz çevirmek kâfir olmayı gerektirdiği gibi Resule itaatsizlik de küfre sürükler. İnsan eğer itikatte Resulullah'tan yüz çevirirse inançta küfre girer ve tevhidi reddetmiş olur, eğer amelde Resulullah'a itaat etmezse amelde küfre girer. Her iki durumda da kâfirlerden sayılır.
c) “Kim de Allah'a ve Resulüne karşı gelir (itaatsizlik ederek) onun sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı ateşe sokar.”[9]
Allah'a itaatsizlik cehenneme girme sebebi olduğu gibi Resule karşı gelmek ve heva-hevesine uyarak sınırını aşmak da ebedi kalacağı cehenneme girmesine sebep olur. İzzet Allah'a ve Resulüne itaat etmekte, zillet ve ateşe girmek Allah'a ve Resulüne isyan etmektedir.
4. Müjdelenen Peygamber
Allah-u Teâla, Kur'an'da Hz. İsa’nın (a.s.) dilinden Resulullah'ın geleceğini müjdeliyor.
“Ve hatırla o zamanı ki Meryem oğlu İsa, ey İsrailoğulları şüphe yok ki ben size elimdeki Tevrat'ı doğrulayan ve benden sonra gelecek ve adı Ahmet adında bir peygamberi müjdeleyen Allah'ın elçisiyim...”[10]
Müjdelemek, gelecek peygamberin ümmet için ve bütün beşeriyet âlemi için yeni bir şeyler getireceği zaman söz konusu olur. Eğer Resulullah, İncil ve Tevrat gibi semavi kitaplarda gönderilen hükümlerden farklı ve daha üstün hükümler getirmeyecek olsa o zaman müjdelenmesinin manası olmazdı.
Hz. İsa’nın (a.s.), Resulullah'ın geleceğini müjdelemesi, hem Resulullah'ın kendisinden üstün olduğunu hem de getireceği ilahi hükümlerin ( Kur'an'ın ) İncil ve önceki semavi kitaplardan üstün olduğunu gösteriyor. Çünkü her peygamberin makam ve manevi kişiliği getirmiş olduğu semavi kitapda tecelli eder. Hz. Musa (a.s.) Tevrat'ta, Hz. İsa (a.s.) İncil'de ve önceki peygamberler getirmiş oldukları kitap ve sûhuflarda tecelli edip makamları o kitaplarda zuhur etmiştir. Resulullah da Kur'an-ı Kerim'i getirdiği için onda tecelli etmektedir.
Kur'an kendisinden önceki kitapları tasdik edip onayladığı gibi onlardan üstün, onlara ihate, ilmi nüfuz ve onları koruyuculuk özelliğine de sahiptir.
“Sana da kendinden önceki kitabı doğrulayan ve onu (ihate edip) kollayıp koruyan Kitabı (Kur'an'ı) hak olarak indirdik.”[11]
Ayette “mûhaymin” kelimesi kuşatmak, korumak, içinde barındırmak manasında olduğundan Kur'an'ın diğer kitaplardan üstünlüğünü gösterir. Dolayısıyla bu Kitabı getiren Resulullah da Kur'an'da tecelli ettiği için diğer peygamberlerden üstün olacaktır.
5. Müminlere düşkün- Aziz- şefkatli ( Rauf, Aziz ve Rahim )
6. Ahlak Sembolü ( Huluk- un Azim )
7. Müjdeleyen ve korkutan ( Beşir ve Nezir )
8. Mübelliğ- çğretmen ve Eğitmen ( Mubelliğ- Muallim- Muzekki )
9. Müminlerin Velisi ( Veliyy-ul Müminin )
10. Beyan eden ve Tefsir eden ( Mubeyyin ve Mufessir )
11. Allah'ın Elçisi ( Resulullah )
12. Sirace’n Mûnir
13. Amellere şahit ( şahid )
14. Allah'ın Kulu ( Abdullah )
15. Müminlerin Kendisinden daha Evla ( Evla bil Müminine min enfusihim)
16. Kerim
17. Hatırlatan ( Müzzekkir )
18. Musaytır
19. Âlemlere hatırlatma
20. Hidayet eden
21. Muddessir
22. Muzzemmil
23. Kadı, Hâkim
24. Hatem-ul Enbiya
[1] Enbiya / 107.
[2] Ayet no
[3] Tevbe / 128.
[4] Haşr / 7.
[5] Necm / 3-4
[6] Tevbe / 29.
[7] Nisa / 59.
[8] Al-i İmran / 32.
[9] Nisa / 14.
[10] Saf / 6.
[11] Maide / 48.