Marifet, İnsanlığın İlerleme Aracı Allah'ı, Peygamber’i (s.a.a) ve Allah'ın hüccetlerini (a.s) tanımak, insanın kemalinin temel esaslarından biridir. İnsan eğer yaşadığı dünyanın gerçekten insani bir yaşam olmasını, kemal aşamalarını geçmeyi ve Allah'a salih bir kul olmayı istiyorsa; Allah'la, Peygamberimizle ve Allah'ın hüccetleri ile sıkı bir bağ kurmalıdır. Çünkü insan, hakikat dünyasına bağlanmadan anlamsız ve hiçtir.
Varlık dünyasında insana anlam veren, insanın marifetidir. Tüm mükemmelliklerin kökü insanın ulaştığı o marifet ve hakiki bilgidir. İnsanın en yüksek marifeti, varlık ve mutlak hayır âleminin başlangıcı olan yüce Allah'ın marifetine ulaşmaktır. O, maddî âlemin hükümdarıdır ve bu âleme ulaşan her hayır O'nun hazinesindendir.
وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا عِنْدَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ
“Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.” (Hicr Suresi, 21. ayet)
İnsanın Yönü Allah'a Doğrudur Tüm iyi şeylerin kaynağı Zati-Ahadiyat'tır. Kâinat sistemli ve düzenli bir kitap gibidir, bu kitabın başı Yüce Allah'tır: "O Evveldir", sonu da Allah'tır: "O, Âhir'dir." Kuran-ı Kerim'de buyurduğu gibi:
"إِنَّا لِلَّهِ وَ إِنَّا إِلَيْهِ راجِعُون"
“Biz Allah'tan geldik ve Allah'a döneceğiz.” (Bakara Suresi, 156. ayet)
Yine şöyle buyuruyor:
أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الْأُمُورُ
“Bilin ki, bütün işler eninde sonunda Allah'a dönecektir!” (Şura Suresi, 53. ayet)
Bu ayetlere dikkat edilerek, âlemin varması gereken son nokta, âlemin başlangıcı olan Allah Tabarak ve Teala olduğu anlaşılıyor.
Peygamber İnsanın Yükseliş Sebebidir Bu hedefe ulaşmak için bir vesileye ihtiyaç vardır. Bizi Allah'a bağlayan Hz. Peygamber'dir. Peygamber'in varlığında anlam buluyoruz. O halde Peygamber'i tanımamız gerekir:
"Allah’ım, kendini bana tanıt", "Allah’ım, Peygamber’ini bana tanıt".
Nübüvvet ve imamet, varlık âleminin sırlarıdır. Feyz, mebde âleminden varlık âlemine işte böyle iner: Hz. Peygamber ve Allah Hüccetleri vasıtasıyla.
Bu ilahi vasıtalara marifet sahibi olmak, Allah’ın marifetine öyle bir karışmıştır ki bazı rivayetlerde Allah'ın marifeti, Hüccet'in marifeti olarak nitelendirilmiştir. Bu mukaddes zatlar, hakikate giden insanlık kervanının önderleridir. İmam Hüseyin'e (a.s) soruldu: "Allah'ın ilminin hakikati nedir?" Buyurdu: “Zamanın imamını tanımak.”
Yani beni tanımak, yani Peygamber'i tanımak. Neden? Çünkü Peygamber, bütün nimetlerin tecelli zarfı olduğu gibi, Cenâb-ı Hak nimetlerinin tecelli zarfıdır ve maddî âlemdeki en büyük tecellisidir.
Peygamber; Allah'ı Gösteren Ayna Yüce Allah, Peygamberimiz gibi bir varlık daha yaratmadı. Hak Teala, Peygamber'i vasıtasıyla bize güzelliklerini en kâmil haliyle, aslında bütün varlığı tek bir vücutta göstermiştir. Çünkü bizler en yüksek fiziksel seviyeye ve "gabe govseyni va adna" mertebesine ulaşacak ve Allah'ın lütfuyla yakın temas kurabilecek kapasiteye sahip değiliz. Ancak vasıtaları yakalayabilirsiniz.
Ona doğrudan şöyle buyurdu: "Oku!" (Alak Suresi, 1. Ayet) Yani sen benim talebemsin! Tevhid âleminden bir işaret (Oku!) ile bütün kemâletler Peygamber Efendimiz'e verilmiştir. Böylece O, Yüce Allah'ın özel bir öğrencisi oldu. Tüm kemalleri yüce Allah’tan öyle bir aldı ki, buyuruyor:
"Ben bütün güzel ahlakı kemale ulaştırmak ve tamamlamak için seçildim."
Peygamber Bütün Kemallerin Kaynağıdır Şöyle bir tabir kullanırız: “فاقدُ الشئ لايكونُ مُعطيا” Yani insan kendinde olmayan bir şeyi başkasına veremez.
Varoluştan hiçbir nasibi olmayan başkasına nasıl varlık verebilir? Kendisi fakir olan birisi başkasını zengin edebilir mi?
Dolayısıyla bütün güzel ahlâkları kemale erdirmek istediğini söyleyen Peygamberimiz, bütün güzel ahlâkî kemallere sahiptir. Allah, onun hakkında şöyle buyurmaktadır:
وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ
“Muhakkak ki sen büyük bir ahlak üzeresin!” (Kalem Suresi, 4. ayet).
Peygamber'in Varlığına Çok Büyük Bir Azamet Yerleştirilmiştir İmam Humeyni (rh), seher duasının şerhinde Molla Sadra'dan naklen şöyle buyurmuştur: "Allahu teâlâ, Bismillahir-Rahmanir-Rahim'i indirdiği zaman, ona bin hicap verdi." O hicaplar ona verilmeseydi, Bismillah'ın nuru bütün dünyayı yakar, küle çevirirdi." Sonra İmam Humeyni (rh) diyor: "Molla Sadra! Allah Bismillah'ı bin hicapla değil, 70 bin hicapla indirdi.
İnsan tüm bu hicapları tek tek geçmelidir. Hicaplardan biri geçilir geçilmez bir hakikat kendini gösterir, iki hicap geçilir geçilmez iki hakikat ortaya çıkar...
Bakın Peygamber Efendimiz ne kadar büyük bir kabiliyete sahipmiş ki kendisine 6666 âyet nazil olmuş!
Zira onu, Allah’ın bizzat kendisi yetiştirdi ve bizzat Allah yüceltti.
Peygamber, Muhabbet Kaynağıdır Yüce Allah, onu şöyle tanıtır:
"Muhammed, Allah'ın Peygamberidir. Onunla beraber olanlar (mü'minler), kâfirlere karşı sert, (kendi aralarında) birbirlerine karşı merhametlidirler.” (Fetih Suresi, 29. ayet)
Peygamber'in yanında bulunanlar, O'na yakın olanlar da birer sevgi kaynağıdır. "Ve birbirlerine karşı merhametlidirler." Ayrıca onlar: "Rükû eden, secdeye kapanan", Yani ibâdet ehli ve Allah'a yönelenlerdir.
Allah'a Kulluk, Peygamber'in Şerefidir Miraç gecesinin o özel ziyafetinde yüce Allah, Peygamberimize "kulluk / abd" olma makamını hediye etmiştir. Şafak sökerken şu âyet nazil oldu:
سُبْحَانَ الَّـذٖٓي اَسْرٰى بِعَبْدِهٖ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذٖي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاؕ اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ
"Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir." (İsra Suresi, 1. ayet)
Hazret, tam kulluk makamına ulaştı.
Allah'ın tam kulu; Allah'ın tevhidinin, rahmetinin ve sevgisinin kaynağıdır. Kullarına karşı o kadar şefkatli idi ki Allah bazı ayetlerde onu teselli etmiş ve şöyle buyurmuştur:
"(Ey Resul!) Şimdi onlar bu söze (Kur'an'a) inanmıyorlar diye üzülerek kendini helâk mi edeceksin?" (Kehf Suresi, 6. ayet)
Tevbe Suresi'nde diyor ki:
"Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur."
Peygamberin Tevazusu
Bir gün Peygamberimiz, bir grup ashabıyla bir yerden geçiyordu. Hazret, yaşlı bir kadının kuyuya bir kova attığını ve büyük güçlükle su çektiğini gördü. Peygamber, kadının yanına giderek kovayı onun elinden aldı, suyu kendisi çekti ve tulumu doldurdu. Tulum çok büyüktü. Bu yüzden Hazret yaşlı kadına, eğer sen eve götüremezsen ben götüreyim dedi. Peygamber'in ashabı tulumu kendileri taşımak istediler. Bunda ne kadar ısrar ederlerse etsinler, Hazret razı olmadı ve: "Ümmetin yükünü onun peygamberi taşımalıdır" buyurdu.
Ne kadar güzel!
Bazıları, küçük bir konuma ulaşınca hemen herkesin etrafına toplanmasını ve ilgi odağı olmayı ister. Anında kendisini başkalarından üstün ve ayrıcalıklı görmeye başlar. Oysa Peygamberimiz alemin en üstünü olmasına rağmen ne büyük tevazu sahibi. Allah'ın Peygamber’ini bu kadar azametle övmesi, tam da onun böyle bir kul olmasındandır.
Hazret tulumu omzuna aldı, kadının evinin kapısına kadar getirdi ve geri döndü. İhtiyar kadın çocuklarına seslenerek ve şöyle dedi: Bu giden faziletli zât tulumu getirdi.
Kadının çocukları peşinden koştu. Yanına vardıklarında onun Peygamber olduğunu gördüler. Daha sonra geri döndüler ve annelerine: Anne, onun kim olduğunu biliyor musun?
Anneleri "hayır" cevabını verdi.
Dediler ki: Sürekli “Keşke Resulullah’ı, Allah Peygamberini bir kere görebilseydim” derdin. İşte o sana yardım eden Peygamber’in kendisiydi.
Yaşlı kadın, bir yandan sevindi ve bir yandan da Peygambere saygısızlık yaptığı düşüncesiyle üzüldü.
Peygamber’e geldi, özür diledi, ama Resulullah onun gönlünü hoş tuttu, "Bu iş benim görevimdi, merak etme" dedi.
İşte O, " Sana (iman etmene) susamış, mü'minlere karşı şefkatli ve merhametlidir!"
Şimdi bile bizi beklemekte ve bize karşı susamış ve şefkatlidir. Yani, şimdi bile onu ziyaret edersen, senin için af diler:
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَوَّابًا رَح۪يمًا
"Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa Suresi, 64. ayet)