Ayetullah Seyit Muhsin Harrazi: Ayetullah Behçet Hakkında Söyleşi

Ayetullah Seyit Muhsin Harrazi ile merhum Ayetullah Behçet hakkında yapılan söyleşi:

– Mana ehli olan Ayetullah Behçet’ten manevi konularla ilgili soru sorulduğunda, merhum Behçet genelde insanları ilmihal ve fıkıh kitaplarına yönlendirirdi. Size göre mana ve amel âleminin nasıl bir irtibatı vardır?

– Kur’an’da birçok kez salih amel sahibi takva ehli insanların aslında Allah’ın mukaddes zatına olan marifeti çok olan insanlar olduğu vurgulanmıştır. Bu nedenle insanın ilahi maarifi ne kadar çok olursa takvası da bir o kadar çok olur. Allah’ın sıfatlarından bir tanesi; her şeyi bilmesi ve her şeyin onun huzurunda olmasıdır. İnsanın bu hakikati derk etmesi halinde yaşamı da bu doğrultuda şekillenir. Günah işlemeye meylettiği her an kendisini Allah’ın huzurunda, Allah’ı da kendisine nazır hisseder. Yaratıcısı ile kendi ameli arasındaki derin bağı anlar. Bu nedenle Allah, ilahi elçiler aracılığı ile insanların takva silahını kuşanmasını istiyor. İnsana yerine getirilmesi gereken farzların ve kaçınılması gereken haramların neler olduğu açıklayan ilhimal kitapları takvanın ‘şifre kitabı’dır. Ayetullah Behçet’in insanları ilmihal kitaplarına yönlendirmesinin sebebi belki de buydu. Hatta bu tavsiyeye en çok amel eden yine merhum Behçet’in kendisiydi.

– Ayetullah Behçet, gerçek irfanı ‘ilahi hükümlerin icra edilmesi’ olarak kabul ediyordu diyebilir miyiz?

– Eveti doğrudur. Ama maalesef tarih içerisinde özellikle günümüzde ‘sahte irfan’ akımlarının yayılması için çok çaba harcanıyor. İlahi hükümleri tam bilmeyen ve tevhit konusunda yeterli maarife sahip olmayanlar bu akımların öncülüğünü üstlenmiş durumda. Tarikat ve şeriata ait yanlış tefsirler insanların İlahi şiarlardan uzaklaşmasına hatta kopmasına yol açtı. Hatta irfan iddiasında bulunan birçok insan namaza gerektiği önemi vermemekte! Oysa gerçek arifler namazdan haz alır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.a) Bilal’a ‘Huzur bulmam için ezan oku’ ve ‘Ben namaza aşığım’ derdi.


– Ayetullah Behçet’in en belirgin inanç ve ahlaki özellikleri sizce nelerdir?

– Her şeyden önce Allah’ın zat, sıfat ve isimlerine olan yakin ve sonrasında mead ve imamet meselelerinin doğal getirileri Ayetullah Behçet’te tezahür etmişti. Eğer insan Allah’a karşı kâmil ve hakiki yakine ulaşırsa, Allah’ın koymuş olduğu kanunların kemal yolunda ilerlemeye dönük olduğunu bilir. Kur’an ile ünsiyet bulan insanlar, Kur’an’ın asli hedefinin insana Allah’ın rahmet, ilim, kemal vb. sıfatlarını tanıtmak olduğuna inanır. İnsanın Allah’a olan marifeti ne kadar çok olursa ilerleyen aşamalarda doğacak marifetler de bir o kadar kuvvetli olur. Merhum Ayetullah Behçet’in Allah’a olan bağlılık ve marifeti tamamen Kur’an menşeli olduğundan çok sağlam ve yüceydi.

– Buna ariflerin seyri suluk’u diyebilir miyiz?

– Arifler nasıl bir yolu kat ediyor bilmiyorum. Ancak bildiğim tek şey Kur’an’ın Allah’ı tanıtma metodunun fıtri ve aşikâr bir metot olduğudur. Bazı irfan meşreplerinde insan çok latif düşünür ancak bu meşreplerde hakikatten hiçbir emare yoktur. Oysa Kur’an, insan fıtratını kendisi ile ilintilendirir, hem dem yapar. İslam dışında hiçbir ideolojide böyle bir birlikteliğin olacağını sanmıyorum.

– Ayetullah Behçet’in irfan metodunun diğer ariflerden (Ayetullah Gazi vb.) farklı olduğu söyleniyor. Bu doğru mu?

-Ayetullah Gazi’nin metodunu dakik olarak bilmediğimden bu konu hakkında söz söyleyemem doğru olmaz. Ancak Ayetullah Behçet, merhum Gazi’den her daim övgü ve güzel sözlerle bahsederdi. Bildiğim kadarıyla merhum Gazi ve Şeyh Muhammed Hüseyin İsfahani’nin dersleri aynı döneme denk geliyordu. Bu nedenle Ayetullah Behçet bu iki üstattan birinin dersini seçmek zorunda kalmıştı. Ayetullah Behçet, Şeyh Muhammed Hüseyin’i tercih ediyor. Anlaşılan o ki Ayetullah Behçet, Şeyh Muhammed Hüseyin İsfahani’yi fıkıh ve usul açısından daha güçlü kabul ediyordu.

– İnsanın bu ve benzeri derecelere ulaşmasının yolu nedir?

– Bunlar esrarın konularındandır. Bu nedenle konu hakkında yeterli bilgimiz olmayabilir. Ancak manevi makamlara ulaşmada etkili olabilecek şeylerden biri insanın anne ve babasıdır. Muhlis ve mümin bir anne babaya sahip olan insanların yaşamının ilerleyen aşamalarında manevi neticeler elde etmesi sıkça rastlanılan bir durumdur. Çünkü insan karakterinin büyük bir bölümü aile içerisinde şekillenir. Ama insanın buluğ çağına ermeden önce hakikat âleminin sırlarına vakıf olmasının asıl nedenini bilmiyorum. Ancak Ayetullah Behçet’in böyle bir özelliğe sahip olduğunu biliyorum.

– Ayetullah Behçet ilmihal kitabında “العبد” (kul) kelimesini kullanırdı. Sizce Ayetullah Behçet’in bu kelimeden istifade etmesinin sebebi neydi?

– Allah’a kul olmak, O’nun haram ve helallerine riayet etmekten geçer. Kamil insan makamına ulşamak isteyen insanın kulluktan başka yolu yoktur. İnsan ancak ve ancak kulluk vesilesiyle Allah’ın azametini, merhametini ve hikmetini tanıyabilir. Allah’ı tanıyan insan ilahi emirleri hikmet olarak kabul eder. Kutsi bir hadiste şöyle geçer;

“Bana kulluk et, sana kendim de olan güçten bahşedeyim.”

İnsan manevi yükselişe geçmek istiyorsa kendisinden (zindanından) kurtulmalı, kendi (batağında) saplanıp kalmamalıdır. İnsanın kendisinde kalması; çöplükte kalması gibidir. Nefsi isteklerle dolu olan bu çöplük, insanı hasta edebilecek mikrop yuvasından farksızdır.

– Peygamberin “Ben namaza aşığım” hadisini zikrettiniz. Ayetullah Behçet’in de böyle bir ruh haline sahip olduğu söyleniyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

– Ayetullah Behçet şöyle derdi;

“Henüz buluğ çağına ermemişti. Kerbela’da merhum Naini ile karşılaştım. Cemaat namazı kıldırmak için gelmişti. Hakkında çok şey duymuştum ancak onun cemaat namazına iştirak ettikten sonra sahip olduğu manevi makamı iyice derk ettim. “Namaz müminin miracıdır” hadisinin gerçek manasını o an anladım.”

Kendim merhum Behçet’in cemaat namazına katıldığım zamanlarda özellikle ‘İyyake na’budu ve iyyake nestain’ (sadece Sanan ibadet eder, Sen’den yardım dileriz) ayetini tilavet ettiği anlarda yüzünde tarif edilmez bir hüzün belirdiğini görürdüm.

– Ayetullah Behçet, namaz kılmayan veya namazı hafife alanlara hangi tavsiyelerde bulunurdu?

– Bir gün birisi Ayetullah Behçet’e ‘Falan şahıs namaz kılmıyor’ dedi. Merhum Behçet, ‘ona namaz tatlıdır deyin’ diye buyurdu. Gerçekten de aklını saf dışı bırakmayan için Allah’la sohbet etmekten daha güzel ne olabilir ki? O, bize her nimeti ihsan etmiş. Sahip olduğumuz her şey O’nun lütfüdür. Gönül bağladığımız hatta meftunu olduğumuz dünyevi şeyler bize ne vaat ediyor? İnsan maşukuyla sohbet etmekten hiçbir zaman yorulmazken biz neden Allah’la konuşmaktan yorulalım?

Bizler kendimizi dünyanın büyüsüne kaptırmışız, hakikatlerden gafiliz. Eğer evliyalar gibi yaşamasını ve düşünmesini becerebilirsek her anımızı Allah’a ile sohbete ayırırız. Sabahtan akşama başka şeylerle haşır neşir olup sadece namaz vakitlerinde Allah’ı anmak ta gafletin farklı bir şeklidir.

– Merhum Allame Tabatabi ve Ayetullah Behçet, Ayetullah Gazi ve Ayetullah Muhammed Hüseyin İsfahani’nin öğrencileriydi. İkisi de aynı tarihlerde Kum şehrine gelmiş olmasına rağmen neden farklı meşrep ve yöntemleri tercih etmiş olabilirler?

– Her halükarda evliyalar birbirlerinden farklı insanlardır. Birinin derk etmiş olduğu sırrı başkası derk etmemiş olabilir veya tam tersi. Bazıları nazari konuları tercih ederken diğerleri ameli meselelere ehemmiyet veriyordur. Örneğin merhum Ayetullah Hasan Ali Nohudeki’nin döneminde İran’da materyalistler büyük bir pazar payına sahipti. Bu nedenle merhum Nohudeki, matematik ve keramet konularını matrah etmiştir.

Hz. Mehdi’nin (a.s) gaybet döneminde insanları maverayı tabiatla aşina edecek insanların olması gerekir. Allame Tabatabai nazari konular hakkındaki sorulara cevap verirken, Ayetullah Behçet ameli konularda insanlara yol gösteriyordu. Her insanın izlediği metot yaşadığı zaman ve mekâna göre farklılık arz edebilir.

– Sizce Necef Havzası’nın Ayetullah Behçet’in üzerinde ne kadar etkisi olmuştur?

– Allah, bir insanı hidayete erdirip, yüce makamlara ulaştırmak istediği zaman bunun için gerekli şeyleri de hazırlar. Merhum Gazi’nin nefesinden faydalanmak ve yine Hz. Ali’nin (a.s) kutsal türbesinin insan üzerindeki olumlu etkileri elbette inkâr edilemeyecek kadar çoktur.

– Bazıları Ayetullah Behçet’in arif değil zahit olduğuna inanıyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

– Ben merhum Behçet’i yüce bir makama sahip, manaların hakikatine ermiş bir arif olarak kabul ediyorum. Merhum Behçet, öyle yüce bir makamdaydı ki kendisinin yaşamış olduğu bir fazileti başkası yaşamış gibi anlatırdı. Ne kadar ısrar etseler dahi olayı yaşamış gibi anlattığı şahsın ismini vermezdi. Bu, ihlâs ve ilahi maarifin nişanesidir.”