Bir İnsan-ı Kâmil Olarak Hz. Fatıma
İmam Humeyni insan-ı kamili şöyle tanımlamaktadır: “İnsan-ı kâmil Hakk’ı gösteren ve Hakk’ın kendi zatını onda müşahede ettiği ayna ol¬duğu gibi aynı zamanda bütün varlık âlemini gösteren bir aynadır.”
Yukarıdaki tarifte de görüldüğü gibi insan-ı kâmil iki boyutlu bir ayna gibidir. Bir boyutuyla ilahi isim ve sıfatların tecelli ettiği ve Hakk Teâlâ’nın kendisini onda müşahede ettiği aynay¬ken diğer boyutuyla varlık âlemini, tüm vücudi sıfat ve kemalleri yansıtan bir aynadır.
Bu bağlamda yaratılmışların en kâmil insanları on dört masumlardır, İmam Mehdi’nin (a.f.) elimize ulaşan duasında şöyle buyrulmakta: “Allah’ım! Onlar senin emirlerinin sahip¬leri, sırlarının eminleri, emirlerinin müjdeleyicileri ve kudretini öven kimselerdir. Sen onları kendi ayetle¬rin, tevhidinin erkânı ve kelimelerinin hazi¬nesi kıl¬mışsın ki onlardan tek farkın onların senin kulların ve mahlûkların olmalarıdır!”
Bu çok bereketli dua hakkında tefekkür edilirse mari¬fet ehlinin dile getirdiği hakikatlerin teyit edildiği, İmam Humeyni ve diğer mana ehli ekâbirin sözlerindeki sırlar açıkça görülecektir. Zira eğer bu duada tevhidin erkânı unvanıyla zikredilen insan-ı kâmilin mertebesi ile ilahi mertebenin farkı zahirde, mazharda, rububiyette ve merbubiyette olursa, âlemlerin rabbi merbub kâmilde tecelli etmiş ve O, zahir de bu tam olan mazharda zuhur etmiş olur. Dolayısıyla bu mazhar onu, sıfatlarını ve isimlerini gösterebilir ve Hakk Teala da kendisini bu mazharda müşahede edebilir.
İmkân âleminde insan-ı kâmilden daha üstün bir varlık yoktur. Zira mana ehli araştırmacıların dedikle¬rine göre âlem, insan üreten bir fabrika gibidir. Zaten eğer böyle olmazsa: yani insan-ı kâmil diye tabir edilen bilfiil insan âlemde var olmazsa, yaratılış düzeni bozu¬lur. Çünkü yaratılıştan gaye insanın yaratılmasıdır. Di¬ğer varlıklar (cemadat, nebatat ve hayvanat) insan için yaratılmışlardır ki bu hakikati Kur’an’da da görmek mümkündür.
İslam’ın asli inançlarında yer¬yüzünün Hakk’ın hüccetinden arî olmayacağı ve her zaman için Allah’ın bir hüccetinin olacağı belirtilmiştir ki bu zamanda bu makamın mesuliyetini imam Mehdi (a.f) üstlenmiştir.
Yukarıda belirtilen bu hakikatler, dini metinlerde özellikle dualarda insan-ı kâmil hakkında zikredilmiş en yüce maarifleri teşkil eder. Örneğin Cami-e Kebir Ziya¬reti duasında Masum İmamlara (a.s) hitaben şöyle diyoruz:
“Selam üzerinize olsun! Ey Nübüvvet Ehl-i Beyti (a.s)! Rahmet madeni, ilim hazinesi, kerametin esası, ümmet¬lerin önderi, halkların rehberleri, şehirlerin sağlam er¬kânı, ilahi sırların eminleri, Peygamberin dostları. Se¬lam üzerinize olsun (ey) hidayet İmamları, karanlıklar¬daki aydın meşaleler, akıl sahibi ve halkın sığınağı, yüce misaller, dünya ve ahiret halkı için Allah’ın hüccetleri. Selam üzeri¬nize olsun (ey) marifetullahın mahalli, ilahi bere¬ketin nüzul yeri, ilahi hikmetin madenleri, ilahi sırların koruyucuları. Ben şahadet ederim ki siz Raşit İmamlar, ilahi emirlerin mutii, Hakk’ın tev¬hidinin er¬kânı, varlık âleminin ve halkın işleri¬nin nazırı, şehirler¬deki ilahi nurlar olup sıratı müsta¬kime hidayet ediciler¬siniz… Allah işleri si¬zinle başlattı sizinle bitirir, sizin vesilenizle rahmet yağmurları yağar, göklerin ve yeryü¬zünün düze¬nini sizinle korur, sizin vesilenizle so¬runlar gideri¬lir ve uygunsuzluklar ortadan kalkar, eğer iyilik¬ten ve hayırdan söz açılırsa sizler bunun evveli, aslı, kaynağı, başlangıcı ve sonusunuz.”
Bunların yanı sıra dini metinlerde de insan-ı kâmil, ilahi feyzin vasıtası, yaratılışın ereksel illeti, tevhidin direği, hikmetin ve ilahi marifetin madeni ve Allah’ın varlık âlemini onunla yaratmaya başladığı ve onunla bi¬tireceği gibi yüce tanımlarla karşımıza çıkıyor.
İnsan-ı kâmil ile ilgili yukarıda belirttiklerimiz sadece erkekler için geçerli değildir, Hz. Fatıma gibi en üstün kadında insan-ı kâmilin en bariz örneğidir. İbni Eb-il Hadid Nehc’ül Belağa’nın şer¬hinde şöyle diyor: “İslam Peygamberinden (s.a.a), Fatma’nın (s.a) kadınların efendisi olduğu şeklinde rivayet edilen mütevatir bir hadis vardır.”
Kadınların da erkekler gibi insan-ı kâmil makamına nail olabilmelerinin sırrı şudur: İlahi hilafet makamı, insanlık makamıyla ilgilidir. Allah’ın halifesi olmanın sırrı isimleri öğrenmededir. Allah-u Teala buyuruyor ki: “Allah bütün isimleri Âdem’e öğretti.” Öğrenme ve öğretmenin mihveri insanın ruhudur. Beden ve ruhun birleşimi değildir. Zira âlim olan ruhtur ve ruhun da di¬şisi yahut erkeği olmaz. Dolayısıyla ilahi isimleri derk eden ruhtur. Netice itibariyle meleklerin muallimi olan insa¬nın ruhudur. Başka bir tabirle Allah’ın halifesi insanın ruhu olduğu için dişilik ve erkeklik söz konusu değildir diyebiliriz. Öyleyse insan-ı kâmil makamına ulaş¬mak için erkek olmak şart olmadığı gibi kadın olmak da buna engel değildir. Bunu en açık şeklide Hz. Zehra’da görmekteyiz.
Büyük âlimlerimizden bazıları demişlerdir ki: insan-ı kâmil eğer erkek olursa tümel aklın sureti ve mazharı, eğer kadın olursa tümel nefsin sureti ve maz¬harı olur. Dolayısıyla vasilerin serveri, Peygamber Efendimizin (s.a.a) sırdaşı Hz. Ali (a.s), tümel aklın sureti ve bunun kâmil mazharıdır. Âlem kadınlarının serveri Hz. Fatma (s.a) ise tümel nefsin sureti ve mazharıdır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor; “Muhakkak ki biz Kuran’ı, kadir gece¬sinde indirdik ayetindeki gece Fatma’dır, kadir ise Allah’tır. Dolayısıyla Fatma’yı hakkıyla tanıyan ka¬dir gecesini de hakkıyla derk etmiştir.”
Hz. Fatma (s.a) Leylet-ül Kadr olduğu gibi yevmullahtır da. Mu¬hammedi asırda insan-ı kâmil sadece Kuran hakikatle¬rini bilen kişi değildir o, bizzat natık Kuran’dır. Fatma (s.a) nasıl natık Kuran olmasın! O “mübarek kadir gece¬sinde” nazil olmuş natık Kuran’dır. O, on bir Masum İmamın (a.s) annesidir. Rivayetlerde belirtildiğine göre Hz. Fatma’nın (s.a) aşırı muhabbetinden dolayı İslam Peygamberi (s.a.a) ona Ümmü Ebiha (babasının annesi) lakabını ver¬miştir. Allame Hasanzade Amuli de Enfüsi tefsir esa¬sınca Peygamberin (s.a.a) bu sözünün açıklamasında diyor ki: “Tümel akıl baba ve tümel nefs de anne olduğu için bütün varlık bunlardan zuhur etmişlerdir… Nurların ve faziletlerin annesi Hz. Fatma (s.a) tümel nefsin kâmil mazha¬rıdır. Dolayısıyla o son Peygamber (s.a.a) olan babasının anne¬sidir.”
İmam Humeyni de Hz. Fatma (s.a) hakkındaki yüce haki¬katleri beyan etmekle birlikte diyor ki: “Bir insan için tasavvur edilen bütün boyutlar Hz. Fatma’da (s.a) tecelli et¬miştir. O Melekuti bir kadındır. Tam anlamıyla insanlık nüshasıdır. O, âlemde insan suretinde zahir olan Melekuti bir varlıktır. Belki de bir kadın suretinde zahir olmuş ceberuti ilahi bir varlıktır… O Peygamberlerin bütün özelliklerine sahip bir kadındır. Eğer erkek ol¬saydı mutlaka Peygamber olurdu. Melekuti, ilahi, ceberuti, mülki ve nasuti tecellilerin hepsi onda toplan¬mıştır. Tabiat mertebesinden gayb mertebesine ve ulû¬hiyette fenaya kadar tüm manalar Hz. Fatma (s.a) için hâsıl olmuştur.”
Hakeza başka bir yerde Hz. Fatma (s.a) için diyor ki: “Hz. Fatma (s.a), Ehl-i Beyt’in (a.s) iftiharı bir kadındır. O, aziz İslam’ın çehresinde parlayan güneş gibidir. Onun faziletleri is¬met hanedanın ve Resulü Ekrem’in (s.a.a) sonsuz faziletleriyle eşittir. Biri onu övmeye kalkışırsa şüphesiz bunu gereği gibi yerine getiremez. Herkes kendi idraki oranında onun hakkında Ehl-i Beyt’ten (a.s) rivayet edilen hadisleri derk etmeye çalışmıştır. Fakat yine de onun gerçek mertebesi dillendirilmemiştir.”
İmam Humeyni’nin bu sözlerinden Hz. Fatma’nın (s.a) zahiren bir kadın da olsa insan-ı kâmilin bariz bir örneği ve ilahi sıfatların tecellisi olduğu sonucunu çıkarabilir.
Güncelleme Tarihi: 03 Temmuz 2023, 12:40