Bir Terör Devleti İsrail
15 Mayıs 1948 yılında İsrail devleti resmen kuruldu, böylece Filistin toprakları resmi şekilde zorla işgal edilmeye ve bu haksızlılara rağmen İsrail BM tarafından da tanınmaya başlandı. Bu terör devletinin kurulmasına imkân sağlayan en önemli etken ise Yahudilerin para kaynaklarına hâkim olmalarıdır. Özellikle Ortaçağ Avrupa’sında finansman ve faizle, borç verme yoluyla siyasi platformda da önemli işler çevirmeyi başarabilmişlerdir.
Güvenlik konseyi tarafından Filistin’in parçalanıp, İsrail devletinin oraya yerleştirilmesinden günümüze 75 yıl geçmekte ve bu süre zarfında Siyonistler tüm güçleriyle Filistinlerin tamamen topraklarından sürülmesi ve yok edilmesi için çalışmakta.75 yıl boyunca Filistinliler emsali görülmemiş şekilde büyük acılara ve haksızlıklara katlandılar. Erkekler katledildi, kadınlar hapishanelere dolduruldu, küçük çocuklara ve hatta yaşlılara bile acınmadı.
Ne olursa olsun Filistinliler kendi topraklarından sürülmeliydiler, bunun içinde çeşitli örgütler kurularak Filistinlileri öldürmeye, mallarını zorla ellerinden almaya ve en acımasız haksızlıkları yapmaya başladılar. Sürekli olarak ta batı ve özellikle de Amerika tarafından askeri, ekonomik ve medya yönünden desteklendiler, Siyonistler arkalarındaki bu büyük destekle de daha fazla zulümler yapmaya devam ettiler. Helikopter ve tanklarla ayrım yapmaksızın herkesi öldürdüler ve o kutsal toprakları Filistinlilerden temizlemeye çalıştılar.
İsrail, yıllardır tüm bir ulusu işgal altında yaşamaya zorlayan dünyadaki yegâne devlettir. 1948'den bugüne Filistin topraklarının önemli bir bölümünü işgal etmiş ve Filistinlilerin bir kısmını kendi yönetimi altında yasamaya zorlamış, bir kısmını sürmüş, bir kısmını da "imha" etmiştir. 1967'de tüm Filistin toprakları İsrail işgali altına girmiştir. Ayrıca İsrail; Mısır, Suriye, Lübnan ve Ürdün topraklarını işgal etmiş, yıllarca bu topraklardan çekilmemiştir. İsrail’in işgal ettiği bölgelerdeki halka karşı uyguladığı devlet terörü ise oldukça ünlüdür.
İsrail ayrıca dünyanın başka bölgelerindeki acılarda da pay sahibidir: Dünyanın dördüncü büyük askeri gücüne sahip olan Yahudi Devleti, Üçüncü Dünya'daki baskıcı diktatörlere, faşist rejimlere destek olmuş, onlara silah satmış, onların ordu ve gizli polislerini eğitmiştir. Pinochet, Idi Amin, Bokassa, Mobutu, Marcos, Noriega gibi eli kanlı diktatörlerin tümü, İsrail’in yakın birer müttefiki olmuşlardır.
Kısacası, İsrail, oldukça "kirli" bir devlettir. Birleşmiş Milletlerde aleyhine en çok karar çıkartılan, ama bu kararların hemen hiçbirini tanımayan Yahudi Devleti, dünyanın dört bir yanındaki pek çok insanın gözünde saldırgan, zorba ve küstah bir terör devletidir. İsrail devlet terörü uygulayıp, sistematik bir şekilde Filistin’in önde gelen şahsiyetlerini öldürmekte, Filistinlileri kendi topraklarından sürerek oraya yerleşmeye çalışmaktadır.
Her gün onlarca Filistinli sırf Filistinli olduğu için tutuklanmakta, en ağır işkencelere maruz bırakılmaktadır. İsrail, işkenceyi yasaklayan tüm uluslararası anlaşmalara imza attığı halde, başta BM olmak üzere bu anlaşmaların uygulanmasını gözetleme görevini üstlenmiş uluslararası kuruluşlar işkenceyi yasallaştıran Siyonist işgal rejimine hiçbir baskı yapmıyorlar. İşgal devletinin işkenceyi yasallaştırması sebebiyle sadece intifadanın başladığı 8 Aralık 1987'den buyana yüzlerce Filistinli, işkenceden dolayı hayatını kaybetti. İsrail Yüksek Mahkemesi, şimdiye kadar çeşitli insan hakları kuruluşlarının işkencenin yasaklanması için açtıkları davaların tümünü reddetti. İsrail Yüksek Mahkemesi'nin bu red kararları işkencenin Siyonist işgal devletinin anayasasına da uygun olduğunu gösteriyor. Üstelik İsrail yasaları, Filistinlilere herhangi bir suçlamadan dolayı değil, sadece bilgi alınabileceği ön yargısına veya zannına binaen işkence yapılmasına da izin veriyor. Bu ise insan haklarıyla ilgili tüm uluslararası anlaşmalara aykırı olduğu gibi hukukun uluslararası ilkelerinden sayılan “beraeti zimmet esastır” prensibine de ters düşmektedir.
İsrail işgal devletinin bütün bu vahşi uygulamalarına karşı BM ve yan kuruluşları tarafından İsrail'e baskı yapılmadığı gibi söze gelir bir soruşturma yapılması ihtiyacı bile duyulmamaktadır. Bu yüzden işgal rejiminin işkenceleri sadece gönüllü insan hakları kuruluşları tarafından sorgulanmakta, onların hazırladığı raporlarla gündeme getirilmektedir. Fakat ne yazık ki bütün bu kuruluşların çalışmaları da İsrail işgal devletini vahşi işkencelerden alıkoymaya yetmiyor.
Geçen yıl dünyada en çok konuşulan konu Siyonistlerin Lübnan ve Filistin topraklarında sergiledikleri vahşet oldu. Ne yazık ki insanlık da bu vahşet karşısında iyi bir imtihan veremedi. Dünyaya hükmetme iddiasındaki ABD, bütün insani değerleri ayaklar altına alarak bu vahşete açıkça destek verdiği gibi yardımcı da oldu. ABD dışındaki ülkeler ise yer yer vahşete karşı tepkilerini dile getirdilerse de vahşetin önüne geçmek için aktif olarak ele avuca gelir bir şey yapmadılar. Zaten Siyonist saldırganların bu derece cüretkâr davranmalarının sebebi de işte bu aymazlık ve etkisizlikti.
ABD’nin sürekli İsrail’i himaye eden politikasından ve girişimlerinden neler çıkacağı konusunda şimdilik kesin bir tahminde bulunma imkânımız yok. Ancak şu kesindir ki, şartlar ne kadar zor olsa da Filistin’deki direniş ve mücadele son bulmayacaktır. Bu açıdan işgalcilerin Filistin topraklarında arzuladıkları güven ve istikrara kavuşmaları mümkün olmayacaktır. Filistin meselesinin tek çözümü o topraklardaki Siyonist işgalin tamamen sona ermesidir. Elbette Filistinliler tam bir birliktelik yakalayıp, hiçbir şekilde anlaşmaya yanaşmadıkları takdirde.