Bazı nüshalarında adı Makalât-ı Tuyûr, Makamât-ı Tuyûr, Tuyûrnâme şeklinde kayıtlı olan ve nüshalar arasındaki farklılıklar dikkate alındığında 5000 beyti biraz aşan eser otuz bir bölüm (makale) halinde remel bahriyle kaleme alınmıştır. Hamd, tevhid, münâcât, na‘t ve dört halife ile ashabın övgüsüne ayrılan bir girişin ardından mesnevi hüdhüde merhaba ile başlar ve 583 yılı Receb ayının 20. günü (25 Eylül 1187) tamamlandığı kaydedilen bir hâtime ile sona erer. Hellmut Ritter’e göre Mantıku’t-tayr’a konu olan asıl hikâyeyi daha önce Muhammed (Ahmed) el-Gazzâlî hem Arapça hem Farsça yazmış olduğu Risâletü’t-tayr adlı eserinde işlemiştir (İA, II, 8-9). Kur’ân-ı Kerîm’de geçen (en-Neml 27/16) “mantıku’t-tayr” terkibini Attâr’dan önce İbn Sînâ, Hâkanî ve Muhammed el-Gazzâlî de kullanmıştır. Eserin adında yer alan mantık kelimesinin “söylemek, konuşmak, lisân-ı hâl ile anlatmak” gibi anlamları vardır. “Kuş” demek olan tayr ise sâlikleri temsil etmektedir. Allah’ın zuhur ve taayyününü temsil eden “sîmurg” hem kesreti hem vahdeti göstermektedir. Nitekim Farsça sî-murg “otuz kuş” anlamına geldiği gibi birleşik halde bununla vahdet kastedilmiştir. Esasen kelime Arap edebiyatındaki anka gibi ismi olup cismi olmayan efsanevî bir kuşun adıdır.
Mantıku’t-tayr’ın konusu kısaca şöyledir: Kuşlar kendi aralarında toplanıp hiçbir ülkenin padişahsız olmadığını, padişahsız ülkede nizam ve intizam kurulamayacağını belirtirler. Aralarında bulunan ve mürşidi temsil eden, Süleyman peygamberin mahremi ve postacısı hüdhüd (en-Neml 27/20-30) bu konuda onlara yol göstereceğini söyler. Hüdhüdün öncülüğünde toplanırlar. Fakat yolun uzak ve sıkıntılı olduğunu anlayınca bülbül, papağan, tavus, kaz, keklik, hümâ, doğan, balıkçıl, baykuş ve diğer bazı kuşlar birer mazeret ileri sürerek yolculuktan vazgeçmek isterler. Hüdhüd kuşların hepsine cevap vererek onları ikna eder. Sonunda bütün kuşlar hüdhüdün kılavuzluğunda yola çıkarlar. Yolculuk esnasında bitkin ve yorgun düşen binlerce kuş hüdhüdden şüphelerinin giderilmesini ister. Hüdhüd her birinin soru ve itirazlarına cevaplar verir; önlerinde “talep, aşk, mârifet, istiğna, tevhid, hayret, fakru fenâ” denilen yedi vadinin bulunduğunu (W. Skalmowski, bu yedi vadiyi tasavvufî bakımdan kısaca değerlendirerek Mantıku’t-tayr’daki metinleri İngilizce tercümeleriyle birlikte yayımlamıştır, bk. bibl.), bunları geçince padişahları olan sîmurga ulaşacaklarını anlatır. Tekrar yola koyulan kuşlardan sadece otuzu hasta ve yorgun durumda bu vadileri aşıp yüce bir dergâhın önüne ulaşır. Burada bir postacı gelip onların sîmurgu sorduklarını anlayınca önlerine birer kâğıt parçası koyarak okumalarını söyler. Kâğıtları okuyan kuşlar bütün yaptıklarının yazılı olduğunu görüp şaşırırlar. Bu sırada sîmurg da tecelli eder. Fakat gördükleri sîmurg kendilerinden başka bir varlık değildir. Sîmurgda kendilerini, kendilerinde sîmurgu görüp hayretler içinde kalırlar. Bu arada bir ses duyulur: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz; daha fazla veya daha eksik gelseydiniz yine o kadar görünürdünüz; burası bir aynadır.” Neticede hepsi sîmurgda fâni olur, artık ne yol ne yolcu ne de kılavuz vardır. Gölge güneşte kaybolur. Menzil-i maksûda vâsıl olan otuz kuş aradıkları sîmurgun kendileri olduğunu anlar.
Attâr Mantıku’t-tayr’da vahdet-i vücûd inancını anlatmıştır. Buna göre var olan sadece vücûd-ı mutlaktır. Bütün kudret O’ndadır. İnsanın kâinatta varlık halinde gördükleri, vücûd-ı mutlakın bir ayna hükmünde olan adem-i mutlakla karşılaşmasından doğan çeşitli görünüşlerden ibarettir. Allah çeşitli şekillerde tecelli ettiğinden bütün eşya ve yaratıklar bir varlığa sahip gibi görünür. Aslında bu görünen şeylerin gerçek varlığı yoktur. Attâr eserinde bu inancı kuşların dilinden temsilî bir tarzda hikâye etmiş, hüdhüd ile çeşitli kuşlar arasında geçen konuşmalar aracılığı ile tasavvufî düşüncelerini açıklamıştır. Şair, hüdhüdün ağzından kuşların soru ve itirazlarına cevap verirken konuya uygun düşen başka hikâyeler de anlatır. Birçoğu Tezkiretü’l-evliyâʾ adlı eserinde geçen bu hikâyeler arasında fikrî bir bağlantı vardır. Mantıku’t-tayr’daki hikâyeler birkaçı dışında genelde kısa olup bazan üç beş beyitte sona erer, ardından gelen beyitler hikâye münasebetiyle Attâr’ın aktardığı fikirlerdir. Onun anlattıkları o kadar beğenilmiştir ki Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de bazılarını alıp aynı vezinde yazdığı Mes̱nevî’sinde işlemiştir.
Başta Türkiye ve İran olmak üzere dünyanın çeşitli kütüphanelerinde pek çok yazma nüshası bulunan Mantıku’t-tayr birçok defa basılmış, ilk defa taş basması olarak Cavnpûr’da yayımlanmıştır (ts.). Necmüddevle Abdülgaffâr’ın (İsfahan 1313 hş.), Zükâülmülk Muhammed’in (Tahran 1319 hş.), M. Cevâd Meşhûr’un (Tebriz 1334 hş.) ve Seyyid Sâdık Gevherî’nin (Tahran 1348 hş.) hazırladıkları yayınlar daha güvenilir kabul edilmektedir. Ahmed Nâcî el-Kaysî’nin Kahire Üniversitesi Şarkiyat Bölümü’nde hazırladığı ʿAttârnâme ev Kitâbü Ferîdiddîn el-ʿAttar en-Nîşâbûrî ve Kitâbühû Mantıku’t-tayr adlı hacimli doktora tezi basılmıştır (Bağdad 1968). Bedî‘ Muhammed Cum‘a Mantıku’t-tayr’ı Arapça’ya tercüme etmiştir (Kahire 1975). Mantıku’t-tayr üzerinde çok çalışılan, nazîreler yazılan ve şerhedilen bir eser olmuştur. Seyyid Ali Hemedânî Mantıku’t-tayr’dan muhtasar bir antoloji meydana getirmiş, Mes̱nevî şârihi Prizrenli Şem‘î de bu eseri şerhetmiştir (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1864).
Türk edebiyatında önemli yeri ve etkisi olan mesneviyi Gülşehrî manzum olarak 717’de (1317) Türkçe’ye çevirmiştir. Mantıku’t-tayr veya Gülşennâme adını taşıyan eserin hâtime bölümünde Gülşehrî, Mantıku’t-tayr’ı esas almakla birlikte başka bir eser meydana getirdiğini ve eserinin telif sayıldığını söylemektedir. Müjgân Cunbur’un doktora çalışmasına (Ankara 1952) konu olan bu tercüme incelendiğinde Gülşehrî’nin konu ve tertip açısından Mantıku’t-tayr’ı esas aldığı ve ona bir nazîre yazdığı anlaşılır. Mantıku’t-tayr’ı manzum olarak Mevlevî Fedâî Dede Mantıku’l-esrâr (Millî Ktp., Yazmalar, nr. A. 3341), Karatovalı Zaîfî Pîr Mehmed Gülşen-i Sîmurg (Cem Dilçin, basılmamış lisans tezi, Ankara 1968) ve Kadızâde Şeyh Mehmed İnşirâku’s-sadr (TDK Ktp., Fotokopi, nr. 38) adıyla Türkçe’ye çevirmiştir. Abdülbaki Gölpınarlı’nın yazar ve eseri hakkında bir girişle açıklamalardan meydana gelen mensur tercümesi de basılmıştır (I-II, Ankara 1945-1946; İstanbul 1962). Türk edebiyatında Attâr’ın Mantıku’t-tayr’ı örnek tutularak yahut ondan ilham alınarak yazılan eserler de vardır. Ali Şîr Nevâî’nin Lisânü’t-tayr’ı (Mustafa Canpolat, basılmamış doçentlik tezi, Ankara 1972), Derviş Şemseddin’in Dehmurg’u (Hasan Aksoy, Kuşların Münazarası: Dehmurg, İstanbul 1998) bunlardandır.
Mantıku’t-tayr’ı Avrupa’ya ilk tanıtan kişi Hammer’dir. M. Garcin de Tassy eserin metnini neşrettiği gibi Mantic uttair ou le langage des oiseaux adıyla Fransızca’ya tercüme etmiştir (Paris 1857). Baron Erik Hermelin bu metne dayanarak eseri Almanca’ya çevirmiştir (Stockholm 1929). R. P. Masani tarafından bir bölümü İngilizce’ye tercüme edilmiş ve 1924’te The Conference of Birds adıyla yayımlanmıştır. Tam metni aynı adla Efham Derbendi ile D. Davis tarafından tercüme edilmiştir (Harmondsworth 1984). Mantıku’t-tayr Hindistan’da da birçok defa basılmıştır.