Müminlere Vaadedilen Hayat | Hayatı Tayyibe

Yüce Allah, Nahl Suresi, 97. ayette “Erkek olsun, kadın olsun, kim inanarak iyi işlerde bulunursa; biz mutlaka onları tertemiz (ve gerçek) bir hayatla yaşatırız. Ve hiç kuşkusuz onları yaptıklarından daha güzeliyle mükâfatlandıracağız," buyarak salih amel sahibi müminleri tertemiz ve gerçek bir hayatla müjdelemiştir. Bu hayat, içinde şuur [bilinç] ve kudret gibi insanın sahip olduğu bütün eser ve etkilerin hakiki ve gerçek olduğu, insanın ebedi saadete götüren gerçek bir hayattır. “Hayatı Tayyibe”ye ulaşmış bir insan, kendi nefsinde ölçülemez miktarda büyük bir nur, ilim, kemal, kuvvet, izzet [şeref], zevk ve sevinç algılar. Zira Kuran ayetlerinde beyan edildiği üzere böyle bir hayat sürekli ve ebedidir. Zahmet ve sıkıntı taşımayan bir zevke, sefaya sahiptir; şekavet [bedbahtlık, perişanlık] içermeyen bir hayır ve saadeti vardır. Bu yeni ilim ve kudret mümini, eşyayı [nesneleri, her şeyi] olduğu gibi görmeye hazırlar, yani böyle bir mümin eşyayı [nesneleri, her şeyi] iki kategoriye ayırır: Birisi hak ve baki, diğeri ise batıl ve fani. Mümin bu ikisini ayrılmış olarak görünce, kalbinin derinliklerinden gelen bir hareketle, fani ve batıl olandan (yani maddi dünya hayatından ve onun aldatıcı süs ve ziynetlerinden) yüz çevirerek Allah'ın izzetine doğru yönelir. İzzetin kaynağı Allah olunca, artık Şeytan vesveseleriyle, nefsi emmare heva-hevesleriyle ve dünya ise kandırmacalarıyla insanı zelil edip küçük düşüremez. Zira insan elde ettiği basiretli görüş vesilesiyle, dünya meta [malı] ve nimetlerini gayri-hakiki [sahte, batıl] ve fani görür. Böyle birisinin kalbi, gerçek rabbine bağlıdır. Başka bir deyişle, bu tayyibe [pak] ve tertemiz hayat, aslında insanın fıtratına geri dönmesi ve tabiat alemine ilişkin hicapların onun fıtrat gözlerinin önünden kalkmasıdır...

YORUM EKLE