1797 yılında İran’ın Sebzevar şehrinde tüccar bir aileye doğan Sebzevârî 10 yaşına kadar kendi şehrinde yaşamış ve ilköğrenimini bu şehirde almıştır. Kaçar hanedanlığında yaşayan Sebzevârî babasının arkadaşı vesilesi ile Meşhed’e giderek fıkıh ve matematik gibi ilimlerde ihtisas yapmıştır. Nakli ilimlerde yeterli eğitim gördükten sonra akli ilimlere olan derin ilgisi onun İsfehan’a gitmesine sebep olmuştur.

Burada 8 yıl kalan Sebzevârî, İşrâkî felsefeyi, özellikle Molla Sadrâ’nın felsefesini inceleme imkanı bulmuştur. Hocasının vefatı ile tekrar Horasan’a dönmüş, tefsir ve fıkıh gibi ilimlerdeki incelemelerini sürdürmüştür. Hacc vazifesini ifa etmek için Mekke’ye seyahat ettikten sonra Sebzevar’a geri dönerek hayatının son yıllarını bu şehirde ders vererek geçirmiştir.

Hindistan’dan Türkiye’ye pek çok milletten öğrenci kendisinden ders almıştır. 1878 yılında vefat eden Sebzevârî, 19.yüzyılın en büyük İranlı filozofu kabul edilmektedir.

Hayatı

1797 yılında  İran’ın Horasan eyaletine bağlı Sebzevâr’da doğdu. İlk öğrenimini bu şehirde yaptı. On yaşında iken Meşhed’e giderek mantık, matematik, fıkıh ve felsefe tahsil etti. Bu tahsil dönemi, kendisini tamamen dinî araştırmalara adamış olması dolayısıyla onun ruhî ve entelektüel gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Daha sonra döneminin tanınmış felsefe hocalarından faydalanmak üzere İsfahan’a gitti. Orada, geleneksel hikmet öğretilerinin canlandırılmasına esaslı katkılarda bulunan ve Molla Sadrâ’nın eserleri konusunda tanınmış otoritelerden kabul edilen Molla Ali Nûrî gibi âlimlerin yanında sekiz yıl boyunca çeşitli konularda dersler okudu. Tahsilini tamamladıktan sonra Meşhed’e dönerek beş yıl kadar öğretim faaliyetinde bulundu. Ardından hacca gitti ve dönüşünde Kirman’da bir yıl kaldı. Son olarak kendi ekolünü kurduğu Sebzevâr’a yerleşti. Burada kırk yıl boyunca İran’ın çeşitli bölgelerinden, ayrıca Hindistan’dan ve Arap ülkelerinden gelen pek çok öğrenciye hikmet okuttu. Bu sırada Mirza Muhammed Ali, Hâc Molla İsmâil Vâiz Sebzevârî, Ahund Molla Gulâm-Hüseyin Şeyhülislâm, Mirza Şemseddin Hakîm-i İlâhî-yi Sânî ve Hâc Mirza Hüseyin Sebzevârî gibi pek çok öğrenci yetiştirdi. Sade bir hayat süren, zamanını araştırma ve teemmülle geçiren Hâdî-i Sebzevârî, ölümünden önce İran’ın en mümtaz entelektüel ve ruhanî şahsiyetlerinden biri haline geldi. Bu sebeple İran’da İbn Sînâ’ya “şeyh”, Molla Sadrâ’ya “ahund” denilmesi gibi ona da “hacı” unvanı verilmiştir. Şiirdeki mahlası Esrâr’dır. Sebzevâr’da vefat eden Hâdî vasiyeti üzerine buraya defnedildi. Kabri günümüzde ziyaret edilmektedir.

Kaçar döneminin en büyük filozofu kabul edilen Hâdî-i Sebzevârî, Molla Sadrâ’nın öğretilerinin yorumcusu olarak tanınmakta ve görüşleri kelâm, Meşşâî felsefe, İşrâkī teosofi ve önemli ölçüde Şiîliğin etkisi altında kalan irfan öğretisi olmak üzere dört büyük düşünce akımının sentezine dayanmaktadır. Bundan dolayı Fârâbî, İbn Sînâ, Şehâbeddin es-Sühreverdî, Fahreddin er-Râzî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Mîr Dâmâd, Molla Sadrâ ve Abdürrezzâk el-Lâhîcî gibi düşünürler onun en çok istifade ettiği kişiler arasında yer alırlar. Ayrıca âyet ve hadislerden de büyük ölçüde faydalandığı görülür. Bu açıdan Sebzevârî’nin eserleri ve görüşleri felsefe, kelâm ve tasavvuf arasında yoğun geçişlerin olduğu XII. (XVIII.) yüzyıl sonrası İslâm düşüncesinin bâriz izlerini taşır.

Hâdî-i Sebzevârî’ye göre dünyada bulunan her şey “mâhiyet” ve “vücûd”dan meydana gelir (zevc-i terkîbî). Bu terkipteki mahiyet bütün varlıkları birbirinden ayıran şey, vücut ise varlıkların istisnasız katıldığı şeydir. Bundan dolayı meselâ insanın mahiyeti atın mahiyetinden, atın mahiyeti de taşın mahiyetinden farklıdır. Fakat bu varlıkların vücutları hepsinde bir ve aynıdır. Sebzevârî’ye göre vücut birlik ilkesidir. Ayrıca vücut apaçık (bedîhî) olduğu için tanımlamaya ihtiyaç yoktur. Sebzevârî, İslâm felsefesinde çokça tartışılan vücutla mahiyet arasındaki ilişkiye dair meşhur problemde Molla Sadrâ gibi düşünür. Buna göre İbn Sînâ sonrası düşünce tarihinde tartışılan varlık-mahiyet ilişkisinde üç ana tez bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Sebzevârî’nin çağdaşı Şeyh Ahmed Ahsâî’nin savunduğu hem vücudun hem de mahiyetin asıl olduğu, ikincisi, Şehâbeddin es-Sühreverdî gibi düşünürlerin kabul ettiği mahiyetin asıl, vücudun itibarî (ârızî) olduğu, üçüncüsü de Molla Sadrâ ile birlikte Sebzevârî’nin savunduğu vücudun asıl, mahiyetin itibarî olduğudur. Vücutla “mevcûd” ilişkisi ve bunların birliği veya çokluğu probleminde de Sebzevârî Molla Sadrâ’nın görüşüne katılmaktadır. Bu iki düşünüre göre vücutla mevcut aynı anda hem bir hem de çoktur. Yani çokluk aynı zamanda birlik, birlik ise aynı zamanda çokluktur. Sebzevârî’ye göre vücut ve mevcut sonsuz sayıda çok ve farklıdır, fakat bizâtihi çok olmalarından dolayı tek bir gerçekliktir.

Eserlerinde klasik kelâmın temel meselelerinden olan Allah’ın varlığı, birliği, isbât-ı vâcib, peygamberlik, meâd gibi birçok konuya yer veren ve bunları gerek kelâm gerekse felsefe açısından inceleyen Sebzevârî’nin düşüncelerinde kendisinin de benimsediği İmâmiyye mezhebinin hâkimiyeti açıkça görülür. Bundan dolayı başta peygamberlik, imâmet ve imamın mâsumluğu olmak üzere pek çok konuda İmâmiyye mezhebinin görüşlerini delillendirmek ve açıklığa kavuşturmak için eserler kaleme almıştır.

Öğretisi

Metafizik ve epistemoloji konusunda Molla Sadrâ’nın mistik karakterli felsefesini savunmaktadır. Vücûd varlığın kendisidir ve salt zihni bir kavram olmayıp dışta olmayı ifade eder. Mahiyetler bu açıdan itibaridir ve varlığın asliyyeti söz konusudur (asâletü’l-vücûd). Varlık kavramı var olanlara dereceli anlamdaş olarak yüklenir. Bu anlamıyla varlık tektir ve çokluğun sebebi mahiyetlerdir. İbn Arabî’nin vahdet-i vücûd anlayışı ile örtüşen bir monist varlık tasavvuru mevcuttur. Varlık veren fail illet mahiyetleri mevcut hale getirmektedir. Dolayısıyla varlık mahiyete zait ve ondan ayrıdır. Varlık veren illet ise salt varlığın kendisidir. Bilginin insan nefsinde nitelik kategorisinden bir sıfat olarak bulunmadığını, cevherinde olduğunu ve dolayısıyla teorik yetkinleşme sürecinin cevhersel dönüşüme işaret ettiğini ifade eder. Böylece akıl-makul ittihadı gerçekleşir. Sühreverdî’nin huzuri bilgi anlayışına sadık kalarak her insan nefsinin idrak ettiği bir misal alemi olduğunu, fakat bununla birlikte bir de kendilerinde özgü nefsani alemlere sahip olduklarını belirtir. Zihni varlık anlayışını felsefi geleneğe uygun olarak kabul eden Sebzevârî, madumların mutlak olarak yok olduğunu, şey olarak kabul edilemeyeceklerini ve aralarında ayrım yapılamayacağını savunur. Buna göre bir mahiyetin dışta varlığı ile zihinde varlığı ayrı iken yokluğu da varlığının yokluğudur.

Eserleri

Arapça ve Farsça yazan Hâdî-i Sebzevârî’nin eserleri, İran’da XX. yüzyılda en çok başvurulan felsefe kitapları arasında sayılmaktadır. Başlıca eserleri şunlardır:

1. Şerḥu Ġureri’l-ferâʾid. Sebzevârî’nin kendisine ait Ġurerü’l-ferâʾid (Manẓûme fi’l-ḥikme) adlı manzum eserin şerhi olup müellifin en meşhur eseridir. İran medreselerinde Molla Sadrâ’nın el-Esfârü’l-erbaʿa ve Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Şerḥu’l-İşârât ve’t-tenbîhât adlı kitaplarından önce okutulan en önemli felsefe kitabı özelliğini taşımaktadır. Eser umûr-ı âmme, cevher ve araz, ilâhiyyât, tabîiyyât, nübüvvât ve menâmât, meâd ve imanın çeşitli dereceleriyle ahlâk ilminin bazı konuları olmak üzere yedi bölüme (maksad), bu bölümler de alt bölümlere (ferîde) ayrılmıştır. Mirza Mehdî Müderris Âştiyânî, Hâc Molla Muhammed Heydcî, Seyyid Esedullah b. Muhammed Kâzım Hânsârî-i Kummî, Şeyh Muhammed Takıyyü’l-Âmülî, Murtazâ Mutahharî ve Âyetullah Hasanzâde el-Âmülî gibi şahısların bu esere hâşiye veya ta‘likleri bulunmaktadır. Tamamı veya bazı kısımları defalarca basılan Şerḥu Ġureri’l-ferâʾîd’in (meselâ bk. Tahran 1261, 1298, 1341, 1346, 1367, 1379) ilâhiyyât bölümünün umûr-ı âmme, cevher ve araz kısımları Mehdî Muhakkık ve T. Izutsu tarafından neşredilmiştir (Tahran 1969, 1981, 1991). Aynı araştırmacılar bu kısmın İngilizce çevirisini de yapmışlardır (The Metaphysics of Sabzavārī, Tahran 1983). Daha sonra eserin ikinci bölümü Mehdî Muhakkık tarafından yayımlanmıştır (Tahran 1368 hş./1990).

2. Esrârü’l-ḥikem. İki cilt halinde yazılan bu Farsça eserin I. cildi isbât-ı vâcib, Allah’ın sıfatları ve fiilleri, nefis, meâd, nübüvvet ve imâmet olmak üzere yedi bölüme; II. cildi ise tahâret, namaz, zekât ve oruç şeklinde dört bölüme ayrılmıştır. Eserin çeşitli baskıları vardır (Tahran 1286, 1300, 1303, 1323, 1341 ve 1380 [Ebü’l-Hasan-i Şa‘rânî’nin hâşiyeleri ve Seyyid İbrâhim Miyânecî’nin tashihiyle birlikte]).

3. Şerḥu’l-esmâʾ (Şerḥu Duʿâʾi’l-Cevşeni’l-Kebîr). Her biri Allah’ın isim ve sıfatlarından on tanesini ihtiva eden 100 bölümden ibaret uzunca bir me’sûr dua olan ve daha çok Şiîler’ce ilgi gösterilen Cevşenü’l-Kebîr’e yazılan Arapça bir şerhtir. Birçok defa basılan eser (meselâ Tahran 1281, 1282, 1283, 1322, 1367) son olarak Necef Kulı Habîbî’nin tahkikiyle yayımlanmıştır (Tahran 1993).

4. Şerḥu Duʿâʾi’ṣ-ṣabâḥ (Tahran 1281, 1283, 1289). Arapça bir dua şerhi olan eser Necef Kulı Habîbî tarafından tahkik edilmiştir (Tahran 1993).

5. Şerḥ-i Mes̱nevî. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin eserinin zor anlaşılan bazı beyitlerine yazılan Farsça şerhtir (Tahran 1285, 1374 hş. [nşr. Mustafa Burûcirdî]).

6. Ḥâşiyetü’l-Esfâr (Tahran, ts.). Müellifin, Molla Sadrâ’nın el-Esfârü’l-erbaʿa adlı eserine yazdığı hâşiyelerden meydana gelir.

7. Ḥâşiyetü’ş-Şevâhidi’r-rubûbiyye. Yine Molla Sadrâ’ya ait eş-Şevâhidü’r-rubûbiyye adlı esere yazılan hâşiyelerden ibarettir. 1286’da (1869) Tahran’da basılan eser, daha sonra Seyyid Celâleddin Âştiyânî tarafından Molla Sadrâ’nın eş-Şevâhidü’r-rubûbiyye’sinin sonunda yeniden neşredilmiştir (Tahran 1346 hş., 1360 hş., s. 381-824).

8. Ḥâşiyetü’l-Mebdeʾ ve’l-meʿâd (Tahran 1314). Molla Sadrâ’nın el-Mebdeʾ ve’l-meʿâd adlı eserinin hâşiyesidir.

9. Ḥâşiyetü Mefâtîḥi’l-ġayb. Molla Sadrâ’nın Mefâtîḥu’l-ġayb’ının hâşiyesidir (Tahran 1284; Tahran, ts.).

10. Şerḥu’n-Nebrâs fî esrâri’l-esâs. Kendi eseri olan fıkha dair Nebrâsü’l-hüdâ adlı eserin şerhidir (Tahran 1371).

11. Dîvân-ı Ġazeliyyât (İsfahan, ts., nşr. Muhammed Rızâ Dâî-yi Cevâd; Tahran 1299-1300, 1316 hş.). Sebzevârî’nin Farsça yazdığı şiirlerinden meydana gelmektedir.

Bunların dışında Hâdî-i Sebzevârî’nin el-Leʾâli’l-muntaẓama fi’l-manṭıḳ, Hidâyetü’ṭ-ṭâlibîn, el-Muḥâkemât ve’l-muḳāvemât, Risâle der İştirâk-i Vücûd ve Ṣıfât-ı İlâhiyye, Şerḥ-i Ḥadîs̱-i ʿAlevî gibi on yedi risâlesi Seyyid Celâleddin Âştiyânî tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (Tahran 1360 hş./1981, 1370 hş.).

Hâdî-i Sebzevârî hakkında yapılan araştırmalar arasında Murtazâ Müderrisî Çehârdehî, T. Izutsu, Celâleddin Âştiyânî ve Gulâm Hüseyin Rızâ’nın çalışmaları zikredilebilir.