Namaz, tevhit ve bir olan Allah'a karşı gösterilen saygının, teşekkürün ve ihtiyaçları ona açmak için yapılan en güzel ibadetlerden biridir. Allah’a ibadetin, faziletin ve paklığın marşıdır. Günlük hayatta karşılaştığımız olaylar ve onların neticesinde ruhumuzda oluşan perdelerin kenara itilip, manevi havanın yeniden yaşanmasıdır namaz.
Bedenimiz gibi ruhumuzda kirlenmekte, vücudumuz her gün temizliğe ihtiyaç duyduğu gibi ruhumuzda temizlenmek istemektedir. Ruhumuzda; günlük yaşantıda, frenlenmeyen arzular, uyulmuş hevesler, darılmalar, başarı sonucu oluşan gururlar yahut isteklere ulaşamamanın verdiği üzüntüler, kıskançlık, kendini beğenmişlik, kalbin katılaşması, insanlara yardımcı olmama ve daha nice kötü sıfatlar yüzünden kirlenmekte, temizliğini kaybetmektedir. Bu kirler ruhu karartmada, bizi doğru yoldan, temizlikten, güzelliklerden ve nurdan ayırmakta, bizi kötülüğe itmekte, Allah'tan alı koymada, şeytanın oyun ve vesveselerine maruz bırakmaktadır.
Öyleyse ruhumuzu da temizlemeliyiz, her gün elimizi yüzümüzü yıkadığımız gibi ruhumuzu da yıkamalıyız. Bunun için de namaz kılmalıyız. Bu bağlamda namaz yani ruhu temiz tutan, kirlerden arındıran, eski saflığına kavuşturan ab-ı hayat. Allah Resulü (s.a.a) bir gün ashabına şöyle buyurdular:
“Farz edin ki sizden birinin evinin önünden bir ırmak akmakta ve her gün beş defa o ırmakta yıkanmaktadır. Acaba bu kişinin bedeninde hala bir kir kalır mı? Arz ettiler: hayır ya Resulullah, günde beş defa yıkananın bedeninde kir kalmaz, tertemiz olur. Buyurdu: işte beş vakit kılınan namaz da bunun gibidir, günde beş defa kılınan namazla Allah hata ve kusurları insandan giderir, onu tertemiz kılar.”
Yine Kuran’ın buyurduğu üzere; namaz insanı bütün kötülüklerden alıkoyar, namaz kılan birisi kötülükle kendi arasında kalın bir duvar örmüş gibi olur. Allah’ın huzuruna çıkan, onunla görüşen ve onunla konuşan bir daha günaha dönüp bakar mı? Hz. Ali (a.s) katkametus salat (namaza durun) cümlesini açıklarken; “yani Allah’la görüşme zamanı gelip çattı”, diye buyurmakta.
Eğer insan namaz kılıyor ve aynı zamanda gene bir takım günahları işlemeye devam ediyorsa demek ki namaz kılmıyor, zira ayette buyrulduğu gibi namaz insanı kötülüklerden alıkoyar, kötülükten alıkoymayan namaz, namaz değildir, yüce Allah o yapılan ameli kabul etmemiş demektir. Peygamberimiz (s.a.a) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Namaz eğer namaz kılanı kötülüklerden uzaklaştırmıyorsa Allah’tan uzaklaştırıyor demektir. Yaratana itaat etmeyenin namazı namaz değil, gerçek namaz yani insanı günah ve kötülüklerden uzak tutan namazdır.”
İmam Sadık (a.s) buyuruyor: “Namazınızın kabul olup olmadığını günahlarınızla ölçün, ne kadar günah işlerseniz namazınız kabul olmamış ve ne kadar az günah işlerseniz namazınız o derecede kabul olmuş demektir.
Lakin “Ben günahkârım, nede olsa günahtan kendimi kurtaramıyorum, öyleyse namaz kılmayayım” düşüncesinde olmakta çok yanlıştır, Allah ve Ehlibeytin istediği gibi namaz kılalım, günahlardan da kendimizi korumaya çalışalım. şüphesiz yüce Allah'ın yardımlarıyla artık günler geçer ve biz günah işlemez oluruz. Günahkâr namaz kılanların kurtuluş ümidi vardır fakat namaz kılmayanların ise bu ümitte ellerinden çıkmış olur. Ensardan birisinin namaz kıldığı ama aynı zamanda günah işlediğini Peygambere söylediler, Resulullah (s.a.a): “ Velhasıl namaz onu günahlardan kurtarıp çıkaracaktır” diye buyurdu ve çok geçmeden o adamın artık günah işlemediğini gördüler.
Namazda en önemli olan şey samimiyettir, kimin karşısında durduğun ve kiminle konuştuğun bilincinde olmandır. Gafilâne kılınan namaz aslında bir çeşit nifaktır, dıştan bakıldığında huşu içinde namaz kılıyor gibi gözüke bilir fakat kalbide huşu içerisinde değilse işte bu nifaktır, bu münafıklıktır. Yüce Allah Kuran’ı Kerim’de şöyle buyurmakta:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar, namazlarında yanılgıdadırlar. Onlar gösteriş yapanlardır.” Maun süresi.
“Ey iman edenler! Siz sarhoş iken… Namaza yaklaşmayın.” Nisa-43.
Büyük âlimlerimizin dediğine göre ayetteki sarhoşluk hem içki sonucu oluşan sarhoşluğu ve hem de dünyaya bağlılık sonucu oluşan sarhoşluğu kapsamaktadır. Ne dediğini bilmeyen, kimin karşısında bulunduğuna teveccüh etmeyen aslında sarhoştur, ibadet ettiğini sanmakta, hatta kendisini iyiler safına sokmada lakin nasıl bir hastalığa yakalandığının farkında olmamaktadır.
Allah Resulü (s.a.a) buyuruyor: “ Kılmış olduğun namazı son namazınmış gibi kıl, Allah tüm kalbiyle ona yönelmeyenlere bakmaz.”
Ezan okunduğu zaman Hz. Ali’nin (a.s) rengi değişirdi, abdest almaya başlarken titremeye başlardı ve namaza durduğunda ise nasıl bir halde olduğunu kelimeler anlatamaz, niçin böyle olduğunu sordular, İmam buyurdu:
“Emaneti eda etme zamanı geldi, yerler ve gökler bu emaneti almaktan çekinmişlerdi, şimdi onu verme zamanı.” Aynı durum diğer imamlarımız içinde geçerliydi, hepsi namaz esnasında tamamen dünyadan kopuyorlardı, namaz kıldıkları zaman gözleri hiçbir şey görmüyordu. İmam Ali'ye (a.s) sorulan soru imam Seccad’a da (a.s) soruldu, imam buyurdu: “Nasıl titremeyeyim, kimin karşısında durduğunuzu biliyor musunuz?”